Anneciğim, Babacığım..!
Ben kızınız Eylül. Biliyorum, hayatı tam anlayamadan sizlerden ayrılmak zorunda bırakıldım. Belki daha uzun yaşasaydım da, dünya hayatını anlayamayacaktım.
Neyse… Üzülmeyiniz diye sizlerle konuşmak istedim. Hem sakın; “Yaz tatili için neden Polatlı'ya gittik?” diye bir soru sormayın. Çünkü ben de memleketimi görmeyi çok arzulamıştım. Akrabalarımla, onların çocuklarıyla tanışmak ve de zaman geçirmek çok güzeldi.
Anneciğim, özellikle sen hiç üzülme. Burada meleklerle beraberim. Her şeyim ile ilgileniyorlar. Hem ben de onlar gibiyim artık. Beni yumuşacık kanatları arasına alıyorlar. En az senin kolların kadar güvendeyim. Biliyor musun? Buraya geldiğimden bu yana hiç yalnızlık çekmedim. Allah'ın rahmeti ne kadar da genişmiş.
Benim katilim dahi, şu an Allah'ımın verdiği hava ve su ile yaşıyor. Ama anne, burada onlara çok büyük bir azap hazırlanıyor. O korkunç günde hakkım alınacak. Onun için ben bekliyorum. Sizler de bekleyin.
Aslında burada öğrendiğim başka bir şeyler de var. Allah'ın şeriatına göre böylelerinin cezası dünyada da belirlenmiş. Ama bizim idarecilerimiz Allah'ın kanunlarını işletmiyorlarmış. Yoksa şu an o katilimin benim gibi bu tarafta olması lazımmış.
Bazen Bursa'daki evimizi özlüyorum. Seni, babamı, kardeşlerimi düşünüyorum. İçim biraz daralır gibi oluyor ama hemen yanımda bitiyor Allah'ın görevli melekleri. Hem ben hiç yalnız kalmıyorum ki.
Bütün herkese hakkımı helal ediyorum. Hatta oyuncaklarımı benden alan çocukları bile. Ama bir yandan da katilimin cezalandırılacağı, o gözlerin korkudan yuvalarından fırlayacağı azametli günü de bekliyorum. Biliyorum büyüklerimizin yasaları Allah'ın koyduğu kanunlarla örtüşmüyor. Bu nedenle katilim hak ettiği cezayı almayacak. İşte bu nedenle burada tecelli edecek o müthiş ceza gününün gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum.
Ne garip değil mi anne? Biri seni çağırıyor. Arabasına bindiriyor. Sen de tüm saflığınla ona inanıyorsun. Sonrası… Sonrası malum. O elektrik direğinin altı işte. Hem ne garip? Bu adamı alıp 3-5 yıl cezaevinde, 3 öğün yemek ile besleyecekler. Ekmek elden su gölden yaşayıp, gidecek. Bense o elektrik direğinin altında olacağım.
Neden anne neden? Neden bana yaptıklarının aynısını ona yapmıyorlar. Biliyor musun anne, burada öğrendim, buna kısas diyorlarmış. Kısasta da hayat varmış. Bunu Rabbim Kur'an'ında bildirmiş ama insanlar görmezden geliyorlarmış.
Ben Rabbimin huzuruna geldikten üç beş gün sonraydı, sizin dünyadaki takvime göre, yanılmıyorsam 25 Haziran günü, Ağrı'nın Doğubayazıt İlçesinin Türkmen Köyü'nden Mevlüt Bengi diye biri de geldi. Meğerse onu da bir elektrik direğinin altında bulmuşlar. Ama o benim gibi gömülmemiş. Direğe asılmış. Bizim hayatımızdaki ortak şey belki de elektrik direğidir.
Hem biliyor musun anne, Mevlüt Amcadan geriye 7 çocuk kalmış. Çok üzüldüm. Düşündüm de, acaba ben mi daha çok şanslıyım yoksa Mevlüt Amca'nın çocukları mı? Herhalde ben daha şanslıyım. Neden mi? Çünkü ben şu an Rabbimin misafiriyim. Bazen Allah'ın sadık kullarına hizmet etme şerefine dahi ulaşıyorum. Ben de meleklerle birlikte gidip, geliyorum. Daha ne isteyeyim?
Onun için üzülmeyin benim için. Hatta kızımız meleklerin katına yükseldi diye sevinin. Ama idarecilerinize şunu söylemeyi unutmayın. Benim katilimi Allah'ın kanunlarına göre cezalandırsınlar. Aksi halde katile ceza değil, ödül vermiş olurlar.
Anneciğim, babacığım..! Her ikinizin ellerinden hasretle öperim.