Şanlıurfa’da düzenlenen "Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve 28 Şubat Darbesi" konulu panelde konuşan Gazeteci-Yazar İlhami Işık, 80 darbesi sürecinde yaşadıklarını anlatarak mevcut sistemin devamından yana olunmaması gerektiğini ifade etti.
Şanlıurfa’da Eyyübiye Belediyesi tarafından "Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve 28 Şubat Darbesi" konulu bir panel düzenlendi. Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Ekinci’nin moderatörlüğünü yaptığı panel, Mehmet Akif İnan Konferans Salonunda gerçekleştirildi.
Panele Prof. Dr. Adnan Küçük, Gazeteci-Yazar İlhami Işık, Gazeteci Hilmi Daşdemir konuşmacı olarak katıldı. Panelde Türkiye’deki mevcut sistemin yapısı, 28 Şubat darbesi ve yeni anayasa hakkında değerlendirmeler yapıldı.
Türkiye tarihinde asker-siyaset ilişkisinin oluşturduğu sorunların yeni olmadığını ifade eden Prof. Dr. Adnan Küçük, bu sorunun Osmanlı döneminin padişahlarından Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren başladığını belirtti.
Küçük, "Osmanlı padişahı Yavuz Selim’in bir askeri darbeyle geldiğini bilmeyen var mı bilmem ama bilmeyen varsa söyleyeyim. O günden bu güne askerler fırsat buldukça hep yönetimde etkin olmak istemişlerdir. Bu özellikle Osmanlının son zamanlarında biraz daha çoğalmış. Mesela 5'inci Murat darbeyle gelmiş darbeyle gitmiş. Abdulhamit darbeyle gelmiş sonra askeri bürokrasinin zorlamasıyla gitmiş. Yani 1908 yılından 1918 yılına kadar asker, siyasetin üzerinde hep etkili olmuş."
28 Şubat darbesiyle birlikte gerileme dönemine giren askeri darbelerin 27 Nisan e-muhtırasıyla biraz daha somut hale geldiğini ifade eden Küçük, milletin askeri diktatörlüğe karşı en dik duruşunun 15 Temmuz darbe girişiminde olduğunu söyledi.
Daha sonra söz alan Gazeteci-Yazar İlhami Işık ise mevcut sistemde yaşanan darbeler sonucu yaşadığı bazı olayları anlattı.
Kendi hikâyesinin Türkiye’nin yüzyıllık yönetim sistemindeki yaşanan binlerce acılı hikâyelerden biri olduğu için birçok platformda bunu dile getirdiğini belirten Işık, Türkçe öğrenme adına bir filin yiyebileceği kadar dayak yediğini söyledi.
Yaşadığı ilçede devletin resmi görevlileri dışında 3-5 kişiden başka hiç kimsenin Türkçe bilmediğini ifade eden Işık, Türkçe bilmeyen insanların çok dayak yediğini hatırlattı.
"Ben Türkçe konuşamadığım için dayak yedim annem ise Türkçe konuştuğu için aşağılandı"
Işık, "Gün geldi annemle birlikte Mardin’de yargılandık. Hâkim tercüman istedi. Benim annem köylü kıyafetli, beyaz tülbentli çünkü biz köye göç etmek zorunda kalmıştık 12 Eylül faşist darbesi nedeniyle. Annem tercümanı kabul etmedi. 'Ben Türkçe kendimi ifade edeceğim.' dedi. O hâkim, büyük bir öfkeyle annemi aşağıladı Türkçe konuştuğu için. Ben Türkçe konuşamadığım için dayak yedim annem ise Türkçe konuştuğu için aşağılandı. Benim bu hikâyelerim ışığında bu sisteme 'evet' deme şansım var mı? Eminim ki hepimizin belki daha büyük belki daha dramatik hikâyeleri var. Haksız yere cezaevine atıldığım için kız kardeşim daha 19 yaşında kendisini astı. Allah aşkına benim bu sisteme 'evet' diyebilme gibi bir ahlaki duruşum olabilir mi? Bu sistemin yarattığı o canavar, örgütün yaşaması için mevcut sisteme 'evet' deme şansım var mı?" diye konuştu.
İnsanların ölmemesi adına barış ve çözüm sürecini yürüttüğü için kaçırılarak 5 buçuk ay boyunca hukuksuz bir şekilde yerin altında tutulduğunu belirten Işık, tüm bunları kendisine yaşatan sistemin bir tuğlasının dahi değişmesi söz konusu olduğunda bunu desteklememesinin mümkün olmadığını söyledi.
Panel, Gazeteci Hilmi Daşdemir’in yaptığı konuşmayla sona erdi. (Osman Gülebak- İLKHA)