İslâm ümmeti, iç ihtilaflarla boğuşurken; İslâm düşmanları, siyasal İslâm damarını kesmek ve İslâm ümmetini ehlileştirmek için durmadan çalışıyor. Ortadoğu'daki savaş ve kaostan dolayı, İslâm ümmetinin kanayan birçok yarası dikkatlerden kaçmaktadır. Fırsatı kaçırmayan İslâm düşmanları, özellikle hassas olan konularda bu dönemde adım atıyor. Suriye'ye odaklanan dünya, yaşanan devasa zulümleri ve insan hakları ihlallerini görmemektedir/görememektedir. Arakan'da yapılan seçimlerde, burada yaşayan Müslümanların oy kullanmaları ve siyasal iradelerini ortaya koymaları engellendi. Normalde bu tür uygulamalar, medeni(!) dünya tarafından çok büyük bir tepki ile karşılanırken, Müslümanların siyasal haklarını kullanmaları konusunda çıkarılan bu engel, neredeyse hiç dikkat çekmedi. “Dostlar pazarda görsünler”, kabilinden yapılan bazı açıklamaların ise, nerdeyse kimse tarafından işitilmedi bile... Yapılan seçimler geçerli sayıldı.
Filistin'de her gün katledilen kadın ve çocuklar, Siyonistlerin yayılmacı ve işgali tahkim edici politikaları kimsenin dikkatini çekmiyor. Yine Mısır'da siyasal İslâm damarını kesmek için adeta bir siyasal soykırım furyası başlatılmıştır. Buna rağmen dünyadan herhangi bir tepki yükselmiyor.
Özellikle Bengladeş'te Müslümanlara yapılan zulümler ve siyasi soykırımlar başta İslâm ümmeti olmak üzere, insanlığın gündemine hiç gelmiyor. Zamanında İslâm ümmetinin vahdeti için çaba sarf edenler, bugün sözde savaş suçları mahkemesinde yargılanıyor. Uyduruk bir yargılama neticesinde Bengladeş'te Müslümanların öncüleri mesabesinde olan Müslüman lider ve âlimler, birer birer idam sehpasına gönderilmektedir. Bengladeş'teki İslâm âlimleri, İslâm ümmeti için bu bedeli ödedikleri halde, İslâm ümmeti bu mazlumlara sahip çıkamamakta ve lider katliamı derecesine varmış olan bu vahşi politikalar karşısında gereken tavır ve duruşu ortaya koyamamaktadır. 1971 yılında Bengladeş Pakistan'a bağlı iken, Cemaat-ı İslâmi çıkan iç savaşı ve bölünmeyi desteklemediğinden dolayı, bu gün hain muamelesi görmektedirler. O zaman Hindistan'ın kışkırtması ile hareket eden zihniyet, bu gün de aynı çizgide hareket etmektedir. Bengladeş'in iç politikasının istikametini adeta Hindistan belirlemektedir. Bengladeş'in kukla yöneticileri, adeta birer müstemleke valisi gibi hareket etmektedirler. Hindistan'ın yönlendirmesiyle siyasal soykırım uygulamakta ve devlet terörü estirmektedirler. En son, Cemaat-i İslâmi liderlerinden Ali Hasan Muhammed Mücahit'in idam cezası onaylandı. Bengladeş Yüksek mahkemesi, 2010 yılında kurulan ve 1971 yılında ülkenin Pakistan'dan ayrıldığı savaşta savaş suçu işledikleri iddiasıyla yargılamalar yapan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nin verdiği idam kararını onayladı. Verilen idam cezasının iptali için Savaş Suçları Mahkemesi'nin kararı temyiz edilmişti. Yüksek Mahkeme'nin verdiği karar kesin karar niteliğinde.
Öyle görünüyor ki, verilen bu idam kararı son olmayacaktır. Birbirlerini tekbir sesleri eşliğinde boğazlamayı marifet sayanlar var oldukça ve Müslümanlar namlularını birbirlerine yönelttikleri müddetçe, zalimler İslâm âlimlerini katletmeye devam edeceklerdir. Bu konuda siyasal İslâm'ın temsilcisi oldukları iddiasında olanların sessizlikleri, zalimleri daha fazla cesaretlendirecektir. Buradaki siyasal soykırım, başka coğrafyadaki zalimlere de ilham kaynağı olacaktır.
Oysa Bengladeş'teki Müslümanlar İslâm ümmetinin vahdetine sahip çıktıklarından dolayı bu bedeli ödemektedirler. Dolayısıyla bu âlimlerin idamları karşısında onurlu bir duruş ortaya koymak İslâm ümmetinin boynunun borcudur. Şehit Abdulkadir Molla şehit edildiği zaman oluşan nisbî duyarlılık da kayboldu. Bengladeş'teki Müslümanların uğradıkları zulüm, her platformda dile getirilmelidir. Hem uluslararası alanda, hem de ümmet zemininde güçlü bir duyarlılık oluşturulmalıdır.