Biliyor musun Azize herkes seni konuşuyor. Senin ora mı iyi bizim bura mı bilmiyorum. Sizin ora karanlık diyorlar. Bizim bura aydınlık da ne olmuş! Gözünü ve kalbini kapatıp dünyasını karartan ne de çok insan var.
Seni kendi günahlarının bedeli sayıp rahatlayan ve buna teşne kitleyi rahatlatan istismarcıdan tut; “fay”a uzaklığını günahlara uzaklık telakki eden tüccara değin kimler neler demiyor ki Azize. Hele bir de işine geldiği için bu malzemeyi kullanan karşıtlar yok mu?
Bak ne diyeceğim Azize. Belki canın sıkılacak ama bilim adamlarımız ilim adamlarımızı aratmıyor. Hatta rahmet okutuyorlar. Ne kadar yerbilimcimiz varsa bil ki o kadar da deprem çeşidi ve görüşü var. Yetmezmiş gibi her biri diğerini cehalet ve şarlatanlıkla suçluyor. Öyle sıradan adamlar değil. Hepsinin başında da “Prof” yazıyor Azize.
Ne mi diyorlar? Fay, hat, kırık, kuzey, doğu, marmara kırığı, plak, gerilme, stres yüklenme, boşaltma, gerilme, enerj, tetikleme, sıkıştırma ve daha sayamadığım sözcüklerin hepsini bir kazana koyup kaynatıyorlar. Sonuçta Allah ne verdiyse! Yer misin yemez misin?
Bilim bu! Bir şey de diyemiyorsun. Diğerine gericilik deyip çıkıyorduk işin içinden de, ya buna ne diyeceğiz Azize.
Çoğalan “günahlara” ya da artan strese müsebbip deprem oluyor ya; sizin binanın müteahitinin de günahı sana yazılmış Azize. O, sağlam binalarda çoluk çocuğuyla deprem kritiklerini izlerken sen bedelini ödüyorsun Azize. Ya imza atan mühendis, onu okutan hoca, yetiştiren anne-baba, işe alan “irade”… hele kolon ve krişleri atan usta! O maaalesef sizin mahalleden Azize. Kim bunlar kim!
Azize sen taş yığınlarının arasında, biz ise taş yürekliler arasında. Söyle kim kime özenmeli. Taşı tırnaklarımızla parçalar seni yine çıkarırız Azize. Ya bizi bu taş yüreklerden kim kurtaracak Azize.
Peki sizin orda ne oluyor Azize biliyor musun? Kimi anne, “önce yavrumu kurtarın” diye feryad ederken; “ne olur amca önce babamı kurtar” diye yalvaran çocuklar duyuyorum. Bir de iki çocuğuna abanmış siper olmuş, toz toprak içinde çocuklarıyla birlikte cennete koşan babalar da gördük Azize sizin orda! Ya yığından çıkarılırken önce başörtüsünü isteyen anneye ne demeli. Bu nasıl bir iffet timsali Azize! Kim yetiştirdi bu anaları bilmiyorum ama hepimizi ağlatan bu anayı nasıl çoğaltmalı Azize. Ya da onu müteahit mi yapmalı? Belki de Allah’ın rahmetini gazabına galebe çalan odur Azize.
Sen, “oh olsun Kürdlere” diyen birkaç faşiste, “vergi muafiyeti olmasın diye deprem küçük gösteriliyor” diyen mide ve uçkuruk düşkünlerine, “çocuklar hariç hepsi hak etmiştir” diyen ermeni şerefsizine, “beni enkazdan kurtarın” diye kurtarma ekiplerini meşgul eden aşağılık satanistlere, ya da “burdan iktidarı nasıl vururum” diye hesap yapan kalpazan siyasetçiye aldırma Azize!
Üçb-beş gün sonra unutacakalar diyorsun ya bak yine söyleyeyim Azize! Müslüman halkımızın neredeyse tamamı kenetlenmiş kurtulmanız için seferber olmuş ve dua ediyor. Ateistin de dua ettiğine şahit oldum Azize! Üzerindeki paltosunu çıkarandan, evini paylaşana; tırnaklarıyla betonu elleriyle birlikte parçalayıp enkazdan bir kadını çıkaran Suriye’liden, sizi TV’den izlerken yan odaya geçip hıçkıra hıçkıra ağlayan on sekizlik delikanlılara değin herkes yekvucut gibi.
Azize duyuyor musun beni? Bak sen yine de herkesi uyanık tut. Uyuyan varsa seslen. “Xalti” de, “xalo” de, “apo” de, “serokkomar” de, “vezir” de, “müteahit” de, “mühendis” de, … uyuyan kim varsa seslen, uyutma onları ne olursun Azize! Sen annesin güçlüsün hepsini sana emanet ediyorum. Yoksa maazallah daha çoook “enkaz” yaşarız Azize.