Gündem, siyaset, hak hukuk, teknoloji, iş, okul, makam, şiddet…
Liste uzayıp da gider.
Ömür, insan ve toplum adına aklınıza ne geliyorsa bu listeye ekleyebiliriz.
İlk insandan bu yana iki yaklaşım listeye, listeyi uygulamaya ve hükmetmeye talip olmuştur.
İkinin ortası ve üçüncüsü olmamıştır ve olamaz.
Listenin bir talibi vahiy, din ve ilahi buyruklardır.
Diğer talibi de beşer, nefis, şeytan ve ideolojilerdir.
Hayat, sessiz ve tarafsız kalacak bir lükse sahip değildir.
Bu hayatta ya taraf olunur ya bertaraf olunur.
Hayat, bir kulluk oyunudur ve sahnesi dünyadır.
Oyuncuları da anasından doğan her insandır.
Senaryosu da kader kalemince çizilmiştir.
Rolünü kadere göre oynayan kazanır.
Kadere isyan edip kendince rol devşiren kaybeder.
Kader, iki türlü ilerler:
Birincisi ‘doğum, ecel, cinsiyet, sağlık, dil ve kimlik…’ gibi insan dahlinde olmayan mutlak kader; ikincisi insanın davranışı, tercihi ve kabulü ile dönen nisbi kader…
İki insan, bir yola koyulur.
Yol ikiye ayrılır: Biri sağa gider, biri sola…
Yol tercihi insana kalmıştır. İnsan yola göre karşılaştıklarından sorumludur ve razı olmalıdır.
İki insan eline üzüm alır. Biri üzümü doğallığı içinde sever, yer ve tadına varır.
Diğeri üzümü fermantasyona tabi tutar. Sarhoşluk verir hale getirir ve aklını başından alır.
Elhasıl ikinin olduğu yerde her biri birbirine göre diğerdir.
İçki, kumar, zina, faiz ve rüşvet gibi haramları hayat ve yaşamın doğallığı kabul eden olur.
Bunları, haramlığı içinde her türlü kötülüğün anası görüp reddeden ve uzaklaşan da olur.
İstanbul Sözleşmesi, 6248 Sayılı kanun, cinsleri nötr hale getirmeyi öven de olur.
Bunları aile, kadın ve cinsel kimlik üzerinden fıtrata yapılan bir saldırı sayan da olur.
Mutluluğu ırkını yüceltmek, dilini öne çıkarmak ve başkalarını görmemekte arayan olduğu gibi bunları birer inkâr, hak gaspı ve asimilasyon sayanlar da olur.
Çıplaklık, açıp saçılma, kadın erkek eşitliği ve dilediği gibi giyinmeye modernlik diyen de;
Örtü, tesettür, nikâh ve İslam’a göre giyinmeyi izzet ve huzur sayan da vardır.
Kanun, yasa, hüküm, idareyi ‘kral, başkan, meclis, komite’ gibi insanlara veren de vardır.
Hüküm, kanun ve idare yetkisini tamamen Allah’a veren de vardır.
Kavgası, patırtısı, öfkesi, sevgisi ve tutkusu ideoloji, para ve takım için olan da vardır.
Cihadı, püskürtmesi, kızgınlığı, aşkı ve hayranlığı Kur’an ve sünnet için olan da vardır.
Evi, aileyi, kadını, erkeği, çocuğu, gezip eğlenmeyi ve yaşamayı keyfince gören, kuran ve yapan da vardır.
Ev, aile, kadın, erkek, çocuk, eğlenme ve yaşama için bir ölçüsü, istikameti olan da vardır.
Hayatı, güçlülere has kılıp her tarafı işgali kendine hak olarak görenler de vardır.
Hayatı, bir kulluk vazifesi bilip her tarafı doğrulukla meşgul etmek isteyen de vardır.
Yani anlayacağınız, Habil nasıl Kabil’e uymamış; Musa Firavun’a boyun eğmemiş; Kardeşleri Yusuf’a her türlü hileyi düzmüş, Ebucehil Muhammed aleyhi selamı bir rakip görmüş.
Bugünün de dünden bir farkı yoktur.
Sen doğrularıma rağmen bana gelmiyorsan ben niye senin yanlışlarına eyvallah edeyim!
Benim dinim bana, senin ideolojin sana…
Benim kabulüm bana, senin reddiyen sana…