Müslüman düşünürler arasında yaygın olan “beşeri sistem” tabiri genelde insanın kendi aklıyla veya hevasıyla vazettiği sistem için kullanılmıştır.
Burada beşer ile insan ayırımı da yapılmıştır. İnsan farklı, beşer farklı denilmiştir. “Beşer insanın maddi görünümü; insan ise onun özüdür” şeklinde bir tasnif yapılmıştır. Bu, kısmen doğru olsa da genel olarak böyle değildir. Çünkü Kur'an'da beşer hiçbir yerde olumsuz manada geçmiyor. Nitekim Peygamber (sav) özellikle beşer olduğunu vurgulamıştır(İsra:94). Üstelik bir görevi ve de vasfı El-Beşir'dir(Sebe:28). Beşir, “müjdeleyen, aynı zamanda insanı beşer yapandır”. Yani El-Beşir, ilahi nizamı manevi-tinsel ibadet boyutundan insanın beşer boyutuna, onun bedeni ve cismani sınırlarına, maddi boyutuna indiren demektir. Beşere, ten demektir. Beşaret müjdedir. İnsanın teni yüzü güzel habere karşı güzel bir yansıma gösterdiği için müjdeye Büşra denilmiştir.
İslam dini sadece manevi, ruhani, soyut olana değil aynı zamanda beşere hitap ettiği, dolayısıyla beşeri olduğu için en mükemmel dindir. Müslümanlar bir ara ve farklı reflekslerle “beşeri” olumsuz manada kullanmış hala da kullanmaya devam ediyorlar. Fakat bu tanımlama kast ettiklerinden tam aksi istikamette bir anlam ortaya çıkarmıştır. Adeta İslam'ı tamamen ruhani bir nizam haline getirmiş insanın beşeri yönünü ayrı bir tamlamaya tabi tutmuştur.
Bugün İslam âleminin en büyük çıkmazlarından biri budur. Bireyi, toplumu, devleti beşer olma ile insan olma arasında tercih yapmak zorunda bırakmış olmasıdır. Oysa beşer mübaşeret edendir. İlişki kurandır. Beşir olandır, yüzü gülendir.
İslam peygamberinin el-Beşir ismi dini beşerin hizmetine sundu. Beşer ile insan arasındaki ilişkiyi en sağlam temellere oturttu.
Yusuf'u gören kadınlar “Bu beşer olamaz o ancak yüce bir melektir” dediler. Kadınlar Yusuf'u melekleştirdi, Zeliha ise onu sadece bir beşer olarak görüp ona sahip olmak istedi. Aslında ikisi de değil. Yusuf hem beşerdir hem ruhanidir. Ne Zeliha'nın gördüğü gibi sadece beşerdir ne de kadınların gördüğü gibi bir melektir. İki yaklaşım da bir yerde sorun oluyor; biri ellerini kesiyor. Onu yücelterek ona sahip olmaktan tamamen umudunu kesiyor. Biri de her türlü sahip olmak istiyor. İşte İslam'ın da bugünkü durumu buna benziyor. Kimisi âşık oluyor ama bu ancak meleklere hastır ben yapamam diyor kimisi de sadece kendi beşeri vasfına göre onu anlamlandırıyor.
İslam hem ilahi hem de beşeridir. En yücelerden tenezzül etmiştir. Ama beşerin seviyesine, yaşamına, hallerine, günahına-sevabına, kirliliğine-arınmışlığına hâsılı her adımına ve her anına hitap ediyor.
Bugün Müslümanlar “beşeri” tamamen melekleştirmek istiyor. Beşeri sitemi de olumsuz manada kullanıyorlar. Oysa beşeri demek beşere ait beşere hitap eden beşerin ihtiyaçlarına cevap veren demektir.
Müslümanlar “beşeri sistemi” insan aklının ürünü sistemler anlamında kullanıyor. Eğer bugünkü sistemler gerçekten “beşeri” olabilmişlerse başarılıdırlar demektir. Ama böyle değildir. Çünkü yüz güldürmüyorlar. Oysa hakiki manada Beşeri sistem yüz güldüren sistemdir. Peygamberin El-Beşir isminin tecelli ettiği sistemdir. Binaenaleyh bugünkü sistemlere “beşeri sistem” demek bile yanlıştır. Bunlar ancak fizyolojik sistemlerdir. Sadece insanın fiziğini, bedenini, biyolojisini dikkate alırlar.
Sonuç olarak artık insan ile beşer arasında ayırım yapmayı bırakalım, herkes hakkını ve nasibini alsın. O zaman insan kemale erer beşerin yüzü güler. İsteyen istediği olur. İkisi de bize uyar.