15 Mart 2011'de başlayan Suriye iç savaşı 5. yılına girdi. Ancak maalesef Suriye'de ki manzara savaşın 5. yılında da bir değişiklik göstermiyor. Yakıp yıkılmış harabeye dönmüş bir memleket ve açlık, sefalet içinde perişan olmuş mazlum bir halk.
Suriye ve Suriye halkının bu içler acısı manzarası Suriye'deki vahşetin geldiği noktayı da aslında tüm çıplaklığıyla görebilen gözlere gösteriyor. Görebilen gözler diyorum, çünkü nice gözleri olan vardır ki hakikatte görmezler. Yine nice kör zannedilenler de vardır ki gözleri görmese bile tüm hakikatleri görürler. Bu utanç verici tablo karşısında gözyaşı döküp elinden geldiği kadar mazlum Suriye halkına yardım edenler, etmeye çalışanlar görebilen gözlere ve ölmemiş vicdanlara sahiptirler. Ama emin olun bu tür insanlar çok azdır.
İnsanların büyük çoğunluğu ise ‘gözleri var ama asla görmez' tiplerdir. Vicdanları yoktur ki sızlasın. Kalplerinde merhamet yok ki gözyaşı döksünler. İşte Amerikası, Avrupası, BM, ATE ve benzerleri hepsi bu tiplerdir. Emin olun ne bu manzara ne de başkası, bunlara asla gözyaşı döktüremez. Esasında bunların gündemini de işgal etmez. Çünkü bey efendilerin iştahı kapanır sonra. Onların tek düşündüğü Suriye'de savaşan guruplara hangi oyunlarla nasıl daha çok silah satıp kar edebilecekleridir. 5. yılına giren Suriye savaşında 5 yıl boyunca tarafların yaptığı bu çirkin savaşta kullandıkları bunca silah kimler tarafından verilmektedir, nereden buluyorlar bu kadar silahı acaba. Yine bunlar tarafından değil mi? Onların mantığı sadece şudur: Savaşsın Müslümanlar, Gelsin dolarlar.
Savaşı kim kazanmış, kim kimi öldürmüş, hiç de önemli değil onlar için. Çünkü her halükarda ölen Müslüman olmakta ve bir düşmanları azalmakta. Üstelik dolarlarına da dolar katmaktalar.
İşte bu savaşın özeti budur. Tarih boyunca gayri İslami güçlerin Müslümanlara karşı uyguladığı taktik budur.
İslam her şeyin, her problemin çaresini ürettiği gibi bu hastalığın da ilacını Müslümanlara öğretmiştir aslında. Vahdet…
Vahdet İslam'ın temel emirlerinden birisi olup bu hastalığımızın tek ilacıdır. Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerimde Müslümanlara “Hepiniz toptan Allah'ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın ve sakın tefrikaya düşmeyin” şeklinde seslenerek bütün Müslümanlara Allah'ın dinine hep beraber sımsıkı yapışmayı ve tefrikaya düşmemeyi emretmiştir. Bu Müslümanların faydasına olan çok önemli bir emirdir. Tarihe baktığımız zaman Müslümanlar ne zaman Allah'ın bu emrine uymuşlarsa, büyük bir güçle beraber izzet ve şeref kazanmışlar, başta Hıristiyanlar ve Yahudiler olmak üzere dünya onlara boyun eğmiştir. Ama ne zaman ki Müslümanlar bu gün olduğu gibi Allah'ın vahdet emrini unutmuşlar, çeşitli ırk, millet, mezhep, meşrep, gurup ve tarikatlara bölünmüşler ve bunları kendi aralarında bir zenginlik unsuru olarak değil de, münakaşa, tartışma ve ayrılık vesilesi yapmışlarsa Allah-u Teâlâ'nın şefkat tokadını yemişler. Düşmanları karşısında zayıflamışlar, başta Haçlı orduları olmak üzere bütün düşmanlarına yenilmişler, izzet ve şereflerini kaybetmişler, zillet içinde gayrı müslimlere boyun eğmek zorunda kalmışlardır.
Sizce başta Suriye olmak üzere, günümüz müslümanlarının bu günkü durumu bundan farklı bir şey mi?
Selam ve dua ile.