PKK'nin silahlı çatışmaya başladığı zamandan bugüne kadar nice tek taraflı ya da karşılıklı eylemsizlik süreçleri yaşandı. Her eylemsizlik sürecinin kaçınılmaz sonu ise yine çatışmalı süreçler oldu.
Son çatışma süreci hariç, diğer çatışma süreçlerinde askeriyle, siyasetçisiyle, medyasıyla, sanatçısıyla, laikiyle, muhafazakârıyla, sağcısıyla, solcusuyla PKK karşıtı tüm kesimler ağız birliği içerisinde aynı safta yer alıyordu.
Çatışmalara sahne olan Kürt yerleşim birimleri ve iki ateş arasında kalan Kürt halkı elbette kimsenin umurunda değildi, tıpkı şimdilerde olduğu gibi. Ama eskiden PKK'ye karşı ağız birliği etmek, bir tür geleneksel konseptten sayılıyordu.
Son yaşanan çatışma sürecine karşı aynı zamanda bozulan “geleneksel konseptin” oluşturduğu hava ise bambaşka. Saflaşma ve kamplaşmalara bakıldığında sanki bu kez yaşanan çatışma, devlet ile PKK arasında değil, seçim süreçlerinde şahit olduğumuz geleneksel kamplaşmanın kan karışmış halini andırıyor.
Türkiye'de son on küsur yıldır siyaset hayatına yön veren bir AKP ve Tayyip Erdoğan faktörü mevcuttur. Elbette herkes AKP iktidarından razı olmak zorunda değildir, Tayyip Erdoğan'ın siyaset profilini benimsemek zorunda da değildir. Hatta kimisinin AKP karşıtlığının haklı temelleri de olabilir. Buna eyvallah!
Bir de meseleye şu açıdan bakın. Siyaset zemininde AKP ve Tayyip Erdoğan karşıtı farklı siyasi çevrelere dikkat edin. Sağcısı, Solcusu, Laikçisi, Ulusalcısı, DOĞAN'ı, Şahini vs. Sonradan emellerinde başarılı olamayan Paralel'i de bunlara ekleyin. AKP muhalifliğinden başka doğru dürüst bir ortak paydası olmayan tüm bu kesimlerin Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden HDP ve PKK etrafında konumlanmış olmaları, müzmin siyasi muhalifliğin siyaset zemininden uzaklaştırılarak kan ve barut kokusuna bel bağlanması gibi enteresan bir tablo ortaya koymaktadır.
Adeta bu kesimler şu noktaya gelmiş bulunmaktadırlar. Madem siyasi kanallarla bu işin üstesinden gelemedik, o halde meşru olmayan PKK gibi hazır bir Truva atı üzerinden siyaset dizaynına kapı aralayalım.
Dikkat ederseniz, daha önceki çatışmalarda kategorik olarak bir taraftan örgütün, öbür taraftan devletin propaganda aygıtları devreye girerdi. Şu anda ise durum bambaşka. Özellikle kitle iletişim araçlarının kavuştuğu geniş propaganda mecraları sayesinde her bir siyasi çevrenin kendine has propaganda kanalları iş başındadır. Yaşanan son çatışma süreci karşısında bir cephede AKP-Hükümet medyası, diğer cephede ise her bir siyasi çevrenin kendine has medya kanallarının PKK safında ve aynı zamanda AKP-hükümet karşısında konumlanarak yürüttükleri bir propaganda savaşı vardır.
Eskiden nizami ordular misali bir bütün olarak devletin propaganda araçları ile örgütün propaganda mekanizmaları karşı karşıya gelir, birbirlerine laf yetiştirmeye çalışırlardı. Şimdilerde ise bir tarafta hükümet medyası; karşılarında da DOĞAN medyasından tutun Paralel medyaya, faşist Sol'dan liberallere kadar herkesimden medya organları var. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ve en son genel seçimlerde karşılaştığımız siyasal ve medyatik konumlanmanın aynısı şu an yaşanan çatışma sürecinde de sürmektedir.
O halde, geride kalan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimlerde farklı cephelerin buluştukları karşıtlık ortak paydasını son yaşanan çatışma sürecine de kaydırmış olmalarını ne ile izah edebiliriz?
Seçim dönemlerinde, asla bir araya gelmeleri mümkün olmayan çevrelerin AKP ve Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden örgütlü tek yapıya dönüşmelerinin kimi izahatları vardı. AKP çevreleri bu durumu biraz da kuşdili üslubuyla “Üst Aklın” yönlendirmesi şeklinde tanımlardı. Ama her halukârda bir siyaset dizaynının hedeflendiği de aşikârdı. Normal şartlarda siyaseten dahi bir araya gelemeyecek olan çevrelerin seçim dönemlerinde HDP, çatışmalar karşısında da PKK ortak noktasında bir araya gelmiş olmaları son derece ilginçtir. Asıl önemli nokta ise, ucu Atlantik ötesine dayanan bu çevrelerin HDP-PKK faktörü üzerinden Kürt halkını motorize etme çabalarıdır.
Şu anda ucu Atlantik ötesine dayanan tüm bu kesimler HDP-PKK cephesini kalkan olarak kullanmakta, Truva atına dönüşen HDP-PKK'nin bir nevi “sahadaki eleman” tavrı ise Kürtlere “Özgür Kürdistan” olarak pazarlanmaktadır.
Dikkat ederseniz legal uzantılarıyla birlikte PKK, eski söylemlerinde “devlet karşıtlığını” dilinden düşürmezken, şu anda geliştirdikleri karşıtlık jargonu sadece AKP ve AKP ile ilişkili olduklarını düşündükleri İslami çevre, kişi ve kurumlarla sınırlı bir hal almıştır. Tıpkı Paralel medyaya hâkim olan karşıtlık gibi. Tıpkı Faşist Türk Solu'nun dilinden düşürmediği söylemler gibi. Tıpkı CHP'nin periyodik aralıklarla nükseden müzmin muhalif safsataları gibi.
Düşünebiliyor musunuz, hem Kürt halkı nezdinde “Kürdistan ve Kürt hakları” propagandası yürüteceksiniz, hem de CHP, Türk Solu, Paralel ve “Kürdistan” lafını duyunca ifrit kesilen bilumum faşist çevrelerin söylemlerine amade olacaksınız?!
“Kürdistan” kuracaksınız, ama en büyük propaganda ve lojistik desteği Doğan grubundan, Paralel'den, CHP'den ve Faşist Türk Solu'ndan alacaksınız?!
Açıkçası AKP yürüttüğü yanlış politikalarının bedelini ödemek durumunda kalıyorsa da, hakkını yemeyelim, “devlet” iyi çalışmış.
AKP, yürüttüğü yanlış politikalarla PKK'yi kendi hesabına evcilleştirmeyi düşünürken, “devlet”, evcilleşen PKK'yi AKP'nin Brütüs'ü yapma başarısı gösterdi.
Evvela “devlet”, PKK'yi Kürtlerin sırtından geçinen ama Kürt örgütü olmayan bir dönüşüme tabi tuttu ve başardı. Zaten PKK de bu dönüşüme müsait bir örgüt idi.
Şu anda karşımızda öyle bir PKK profili oluşmuş durumdadır ki, sebep olduğu tüm tahribat Kürtlere, menfaat ise “devlete” yönelmektedir.
Herkes, yürüttüğü yanlış politikanın, attığı yanlış adımların hesabını er ya da geç ödemek durumundadır. AKP, süreç adı altında yürüttüğü yanlış politikaların hesabını verdi, vermeye de devam ediyor.
Yanlış politikanın faturasını ödemek durumunda kalacak bir sonrakinin de PKK olacağından kuşkunuz olmasın.
Bunu anlamak için iş tuttuğu Paralel, CHP, Faşist Türk Solu ve bunların propagandalarına teşne olan bilumum kesimlerin nezdindeki Kürt tasavvuruna bakmak yeterlidir. Kürt tasavvurları bile özürlü olan bu kesimlerin nezdindeki PKK tasavvurunu da artık siz hayal edin.
Nasıl yani? Ana Muhalefet olması hasebiyle iktidara en yakın parti olan CHP, “Kürdistan'ı” gaye edinen sözüm ona “Kürt siyasi hareketine” önemli oranda oy kaydıracak, yetmedi, namlusuna meşruiyet sağlamak için bin bir manevra yapacak?!
“Çözüm Süreci” öncesine kadar literatüründe “Kürt kelimesine” bile yer vermeyen, hıncını almak için “Tek Türkiye'nin Şefkat Tepesi'nde” Kürtleri kurşun manyağı yapan Paralel örgüt, sözüm ona “Kürt siyasi hareketine” oy vermeyen müntesiplerini “nar-ı cehennemle” müjdeleyecek, yetmeyince PKK'nin silahını vaftiz edip “Yüce Türk ırkına” armağan edecek?!
Atatürk Türkiyesi'nin yılmaz neferleri, aynı zamanda Gladyo'nun geleneksel tetikçileri olarak günümüze sarkan bilumum tedhişçi Sol faşizan gruplar, hiçbir derin mahfilden işaret almadan yeni dönemin “Kürt Teali Cemiyeti” rolünü oynayacak?!
Ve “Türkiye Türklerindir” medyası Ferhad olup, Şirin misali Kürt-Kürdistan'a kavuşmak için dağları delecek?!
Hani hep söylenir ya, tarih boyunca “Kürtler hep ihanete uğradı” ya da “Arkadan hançerlendiler” diye.
Doğrudur, Kürtlerin tarihinde “ihanete uğramak” da var, “arkadan hançerlenmek” de. Ama “Kürt örgütü” adıyla ortaya çıkıp Kürtleri hem önden hem arkadan hançerlemek herhalde ilk kez PKK'ye nasip olacak!