Bir gazetenin gündeme getirmesi ile “kutlu doğum” etkinliklerinin “bid'at” olmaktan çıkartılması konusuna başbakan yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş son noktayı koymuş bulunmaktadır. Kurtulmuş “…sonuçta bu Kutlu Doğum haftası konusu ilmi toplantı yapılarak Hicri Takvim'e kutlu doğumu sabitleyecektir. Önümüzdeki yıldan itibaren bu gerçekleşecektir.“ ifadesi ile yapılacak ilmi toplantının sonucunda çıkacak kararı da feraseti! ile tespit edip ilan etmiştir.
Başbakan yardımcısı düzeyinde devletin laikliği bir yana bırakarak Bid'atle mücadelesi doğrusu bizde heyecan uyandırdı. Hemen aklımıza acaba aynı hassasiyet haramlarla mücadelede de gözetilecek mi? Sorusunu getirdi.
Devletin ya da Diyanet İşleri Başkanlığının Bid'atle mücadelesi laikliğe muhalif değilse haramlarla mücadelesi neden olsun!
Mesela Laikliğe de zarar vermeden aşağıda sunacağımız öneriler yasal düzenlemelere konu edilemez mi?
İçişleri Bakanlığı bir genelge yayınlayarak Belediyelerin işyeri açılış ruhsatları için İl müftülüklerinden “dinen sakıncası yoktur” belgesi almasını zorunlu hale getirebilir. Diyelim ki, bir vatandaş meyhane, disko, bar, pavyon ya da alkol satışı için büfe açmak istiyorsa belediye onu müftülükten belge getirmeye yönlendirse, müftülük Nüfus Cüzdanına bakarak dini hanesinde “İslam” yazıyorsa “sakıncalı”, Hristiyan, Yahudi ya da dinsiz ise “sakınca yoktur” belgesi vermelidir. Aynı şekilde işletmecilere gelen müşterinin nüfus cüzdanı kontrol edilerek dini İslam yazanları işletmeye almaması ya da onlara alkol satmaması şartı getirilebilir. Bu şartı ihlal edenlere para cezası, bilahare ruhsat iptali ve kapatma yaptırımı uygulanabilir.
Kemalistlerin itirazlarının önüne geçmek için devlet “Kemalizm”i de isteğe bağlı bir din olarak kabul ederek “dini” hanesine “Kemalist” yazdırsa ne olur! Bunu bir sakıncası olabilir mi? Hiçbir dini kabul etmeyen için “dini” hanesi boş bırakabilir ya da “dinsiz” yazılabilir. Bütün bunların laiklikle çelişen bir tarafı yoktur olamaz. Bilakis her kesin dini belli olur. Her kes dinin gereklerini özgürce yaşar.
Mesela dini hanesinde “İslam” yazmayan ya da “Kemalist” yazan biri hac ve umreye gidemez, gidenlerle de dalga geçemez, Müslüman biri de Kemalist komşusu içip sarhoş olduğunda onunla alay etmemeli. O zaman gerçek bir laik yönetimden söz etmek mümkün olabilir.
Şimdi herkes haklı olarak İslam'ın haram kıldığı şeyleri pervasızca yapanlara şu eleştiride bulunuyor, “kâğıt üzerinde Müslüman! Kafa kâğıdı Müslümanı! Naylon Müslüman!”
Adam kumarda kazandığı parayı faize yatırıp faizden elde ettiği parayla meyhaneye giderek sarhoş olduktan sonra zina ediyor, meyhanede çıkan kavgada karşısındakine değil de doğrudan Allah'a küfür ediyor. Ama öldüğünde camiye getirilip Allah'ına küfredilenlere de namazı kıldırılıyor. Buradaki karışıklığın giderilmesi kutlu doğumun tarihinin tespitinden önemli değil mi?
Bu işin ciddiyetine binaen din seçimi şöyle olmalıdır. Ebeveyn rüşt yaşına kadar din hanesini kendi isteğine göre “geçici” olarak tescil yaptırmalı, çocuk reşit olduğunda diyelim ki bir ay/yıl içerisinde dinini değiştirmezse geçici kayıt sürekli hale getirilebilir. O zaman gerçekten nüfus cüzdanlarındaki “dini hanesi” bir anlam ifade edecektir.
Eğer laiklik dinsizliğin dayatılması değilse bu taleplerimiz devletin bütün inançlara eşit mesafede durması ve herkesin inançlarını özgürce yaşaması için kaçınılmazdır.