Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, Hayber fethinin ganimetini dağıtmak üzereyken muhacir olarak gittiği Habeşistan’dan Medine’ye yine muhacir olarak dönen amcası oğlu Hazret-i Cafer’i görünce “Hangisine sevineceğimi bilemiyorum. Cafer’in gelişine mi, yoksa Hayber’in fethine mi?” diyerek sevincini izhar etmişlerdi.
Geçen hafta sonu bizler de tıpkı Hz. Peygamber gibi iki büyük sevinci bir arada yaşadık.
Birincisi: Yeni kurduğumuz Âlimler Cemiyeti’nin açılış toplantısı. Ki bu toplantıya gerek yurt içinden gerek yurt dışından çok sayıda âlim, aydın ve kanaat önderi katıldı. İran Kürdistanı’ndan, Irak Kürdistanı’ndan, Suriye’den, Mısır’dan, Afrika’dan ve Avrupa’dan olduğu gibi yurt içinden ve özellikle doğu bölgesinden çok sayıda âlim ve aydın bir araya geldi. Yüzlerle ifade edilir çapta yoğun katılımlı böyle bir toplantının ilk defa gerçekleşmesi gerçekten görülmeye değerdi.
Bu toplantının, gerek tanışma ve kaynaşma hususunda, gerek ilmi meseleleri birlikte mülahaza etme ve bölge medreselerinin durumunu yeniden gözden geçirme konusunda ve ümmetin yaşamakta olduğu sıkıntıları ve problemleri çözmede birlikte hareket etme noktasında büyük bir adım olduğuna inanıyorum. Rabbim güzel şeylere vesile kılsın.
İkincisi: Peygamber Sevdalıları tarafından gerçekleştirilen tarihi kutlu doğum etkinliği. Geçen Pazar günü Diyarbakır Newruz Meydanı’nda mahşeri bir kalabalığa şahitlik ettik. Diyarbakır, oldu olalı böyle bir kalabalık görmedi. Mitinge tahsis edilen büyük alan doldu taştı, kalabalık yan çimliklere ve arka parklara kadar yayıldı. Tek ifadeyle bugüne kadar bu coğrafya; böylesine muazzam, böylesine muhkem ve muhteşem bir kalabalığa tanıklık etmedi.
Bu etkinliğe İran’dan, Irak’tan, Suriye’den, Mısır’dan, Afrika’dan ve Avrupa’dan gelen birçok aktivist ve ilim adamı; program esnasında ve daha sonrasında yaptığımız görüşmelerde hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaştıklarını, hayatlarında ilk olarak böyle bir şeye şahit olduklarını söylemekten kendilerini alamadılar. Bu vesileyle Türkiye’ye ve özellikle Kürt halkına ve bahusus Diyarbakır insanına müteşekkir olduklarını, onlara olan sevgilerini ve hayranlıklarını tekrar tekrar ifade ettikleri gibi bu tür ziyaretlerin bundan sonra da devam edeceğini belirttiler.
Bu etkinlik, bir başka gerçeği de ispatladı. Ki bu meydan, farklı bölgelerden ve ülkelerden gelen insanların ırk, renk, dil ve bölge gibi beşeri bağlardan sıyrılarak İslam kardeşliğinin potasında eriyip kaynaştığı bir havuzu andırıyordu. Bir ana merkez, bir çekim alanı hükmünü alan bu havuz; çağlayan bir ırmak misali caddelerden akan insanların buluştuğu ve konuştuğu yegâne eksen olmuştu. Bu havuzda insanlar bir birine karışıyor, bir biri içinde kayboluyor, bir birinde fani oluyor, tek ses ve tek yürek olmuş bir ümmet olduğunu haykırıyordu.
O günkü mahşeri kalabalık, herkesi sevgiyle kucaklayan bir şefkat kucağı, bir huzur kaynağı örneğiydi. O gün Diyarbakır bir başkaydı. Çünkü o gün taş atan çocuklar yoktu, molotof atan ve cam kıran gençler yoktu meydanlarda. Bilakis sevgi ve saygı vardı, Muhammedî aşk ve sevda kaynıyordu yüreklerde. Somurtkan yüzler, öfke kokan bakışlar hiç yoklardı piyasada.
Herkesin yüzü parlıyor, gözlerinin içi gülüyordu. Çünkü çağlayan Muhammedî sevda, dalga dalga herkesi sarmış, her kesimi kuşatmıştı.
Bütün bunlar, insanlara farklı bir ufuk ve açık bir adres gösteriyordu. Artık bu coğrafyada Peygamber Sevdalıları vardır. Artık bu coğrafyada, doğunun da batının da seküler mantığı iflas etmiştir. Papağan tiplerin ezberi bozulmuş, kafaları karışmış ve hesapları zir u zeber olmuştur. En önemlisi ise ırkçılığın da putçuluğun da her çeşidi ayaklar altına alınmıştır. Bu halk, Müslümandır ve Müslümanlığını hiçbir şeye değişmeyecektir.
Bütün bunlar, insanlara farklı bir ufuk ve açık bir adres gösteriyordu. Artık bu coğrafyada Peygamber Sevdalıları vardır. Artık bu coğrafyada, doğunun da batının da seküler mantığı iflas etmiştir. Papağan tiplerin ezberi bozulmuş, kafaları karışmış ve hesapları zir u zeber olmuştur. En önemlisi ise ırkçılığın da putçuluğun da her çeşidi ayaklar altına alınmıştır. Bu halk, Müslümandır ve Müslümanlığını hiçbir şeye değişmeyecektir.
Evet, herkesi bu sevdaya, bu sevdada birleşmeye, bütünleşmeye ve kardeşliğe davet ediyoruz. Zira kurtuluş burada, huzur ve mutluluk burada, barış ve kardeşlik buradadır. Burada herkese yer var. Allah’a kulluk ilkesi dâhilinde bu sitede herkesin oturmaya hakkı vardır. O yüzden diyoruz ki sağlam korunak istiyorsanız, güvenli liman arıyorsanız buraya gelin. Tıpkı Hazret-i Mevlana’nın dediği gibi: ‘Ne olursan ol… Yeter ki gel!’ Ancak bu temiz siteye kötülüklerle, şiddetle değil, iyi niyetle ve muhabbetle gel diyoruz.
Taziye: Etkinlik günü yolda yüksek gerilime kapılıp hayatını kaybeden Sümeyye bacımıza Rabbimiz tarafından şehadet ecrini vermesini diliyor, ailesine ve tüm Peygamber Sevdalılarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum.