İslam Özkan
Arap devrimleriyle birlikte koltuğunu kaybeden diktatörlerden biri Zeynelabidin bin Ali, rejim içi bir darbeyle iktidara geldiği 1987 yılından beri ülkeyi soyup soğana çevirmiş, 25 yıllık iktidarı boyunca Guardian gazetesinin verdiği rakamlara göre yaklaşık 5 milyar dolarlık bir servete hükmetmişti. Newyork Times ise bu rakamların, Amerikan yetkililere dayanarak verdiği haberinde b üç milyar doları geçmeyeceğini söylüyor.
Her ne kadar ülkeyi Zeynelabidin bin Ali yönetiyor gibi görünse de perde arkasında karısı Leyla bin Ali ve Trabelsi ailesi iktidarı elinde tutuyordu. Birçok konuda karısının talimatlarına uyan Bin Ali, polis teşkilatının uyguladığı baskıcı yöntemler sayesinde sindirdiği ülkenin zenginliklerini yağmalıyor, halkı bir anlamda haraca bağlıyordu.
Tunuslular ülkenin ekonomik durumu iyi olmasına rağmen yönetici küçük bir zümrenin bütün kaynaklarına el koyması nedeniyle gelişemediğini ve geri bırakıldığını söylüyor. Demir yumrukla yönetilen ülkede Bin Ali’nin adamları, ticari anlamda kar etmeye başlayan, gelecek vaad eden orta ölçekli bir marketten bile vergilerden daha ağır haraçlar alıyor, bunu ödemeye yanaşmayan tüccar ya da esnafın yaptığı işe el koyuyormuş. Bin Ali’nin ülke dışına çıkardığı devasa miktardaki paraya rağmen devrimden sonra Tunuslu iş adamlarının rahat bir nefes aldıkları ve ülke ekonomisinin yakın gelecekte ciddi ilerleme kaydedeceği belirtiliyor.
Büyük iş adamları iş yapmak için hissesinin bir kısmını Bin Ali’ye vermek zorundaydı!
Tunus diktatörünün bir diğer gelir kaynağı ise karlı bir sektörde örneğin araba sektöründe dışardan ithatalat yapmak ve büyük bir markanın ülkedeki distirübütörlüğünü almak isteyen bir iş adamı öncelikle Bin Ali ya da Trabelsi ailesini dişe dokunur bir oranda ortak etmesi ve şirketin hisselerinin bir kısmını Bin Ali ailesine devretmesi gerekiyor.
Tunus’un ekonomik gelişmede cılız kalmasının nedenlerinden birinin de bu durum olduğu söyleniyor. Bin Ali ve Trabelsi ailelerine verilen rüşvetler, haraçların yanında ağırlaştırılmış vergileri ödeyince kendisine bir şey kalmayan tüccar ve esnaf işini geliştirememiş. Ya da çok karlı bir sektörde devasa büyümenin mülküne el konmayla sonuçlanacağını bilen iş adamları, Bin Ail ailesine çalışmaktansa ticareti bırakmayı ya da yurt dışına çıkmayı tercih etmişler. Bu da ülke ekonomisine ve gelişmesine büyük darbe vurmuş.
Bin Ali’nin serveti sadece ülke içinde yaptığı ticaretle, yatırımlarla, başkalarının mallarına el koyarak gerçekleştirdiği servet artışıyla sınırlı değil. Aynı zamanda yabancı ülkelerin Tunus’ta gerçekleştireceği projelerden aldığı rüşvetlerden de yüksek miktarda gelir elde etmiş. Tunus’un Katar büyükelçisi olayı şöyle anlatıyor: Katar Petrol Şirketin, 2010 yılında Tunus’ta 6 milyar dolarlık bir proje için bütün ayrıntılar üzerinde anlaşmaya varıldıktan sonra Tunus Maliye Bakanlığından yetkililer, Katarlılardan Enformasyon Bakanlığı’na uğramasını istemişler. Katarlılar ise şaşırmış ve “petrolün medya ve enformasyonla ne ilgisi var” diye düşünmüşler. Bakanlık yetkilisinin kendilerine Bin Ali’nin projeden 700 milyon dolarlık rüşvet istediğini aktarmasıyla şok olmuşlar. Yatırım çok kârlı bir proje olmasına ve projeyle ilgili anlaşmaya varılmış olmasına rağmen bu rakamı vermeyi reddettikleri için Katarlılar projeyi iptal etmişler.
Konuyla ilgili olarak Reuters haber ajansını kendisiyle yaptığı röportajda Tunuslu iş adamı Munsif Şeyh Ravha, kendisinin 2000 yılında bir medya kuruluşundaki hisselerinin Bin Ali’nin akrabalarından birine satmaya mecbur edildiğini belirterek Tunus ekonomisinin, diktatörün servetini nasıl elde ettiğini araştırmak için Adalet Bakanlığı’nın kurul oluşturmasından sonra kanuni yollardan Bin Ali’nin ailesinin pençesinden kurtulabileceğini söylüyor. HIC Business fakültesinde Uluslararası Finans eğitimi görmekte olan Şeyh Ravha, Bin Ail ailesinin bir devlet başkanı gibi değil de ülkedeki bütün sektörleri elinde tutan mafya gibi hareket ettiğini söylüyor.
Ravha’nn dile getirdiği bir başka husus da Tunus’ta ülkenin gelişmesine katkıda bulunmak için yatırım yapmak isteyen genç iş adamı nesli bulunduğunu, IMF’nin de raporunda işaret ettiği gibi genç işadamlarının dinamizmiyle Tunus’un kısa sürede Hindistan’ın %4.5’luk yıllık büyüme oranını yakalayabileceğini belirtiyor. Ama bunun tek bir şartı var, o da yolsuzluk ve yağmanın yok edilmesi.
Başkanlık sarayı değil banka sanki!
Tunus televizyonunda yayınlanan habere göre Zeynelabidin Bin Ali, Sidi Ebu Said bölgesinde bulunan sarayı sadece oturmak için değil aynı zamanda halktan çaldığı paraları saklamak için de kullandığı ortaya çıktı. Görüntülerde raflara sıra sıra dizilmiş bulunan paralar, sarayın çeşitli yerlerine gizlenmiş mücevherler görünüyor. (Tunus televizyonunun yayınladığı görüntüleri izlemek için linki tıklayınız).
Görüntülerdeki paraların tamamı üzerinde Merkez Bankası’nın mührü görülüyor, bu paraların doğrudan Merkez Bankası’ndan Başkan’ın talimatı üzerine doğrudan başkanlık sarayına gönderildiğini gösteriyor. Ayrıca başkanlık sarayında bulunan mücevheratın gerçek değerini saptamanın oldukça zor olduğunu söylüyorlar.
Bin Ali’nin serveti şimdi nerede?
Bin Ali’nin karısı Leyla Trabelsi’nin Merkez Bankası’nda bulunan 1.5 ton külçe altınla kaçtığı, bunun da yaklaşık 45 milyon Avro’ya tekabül ettiği gelen söyleniyordu ancak Tunus Merkez Bankası o dönemde bu haberleri yalanladı. Ancak Bin Ali’ye bağlı milislerin Merkez Bankası’ndaki para ve altınları gele geçirmek için baskın düzenledikleri ancak ordu birliklerinin saldırıyı püskürttüğü belirtiliyor.
İsrail istihbarat servisi MOSSAD’a yakınlığıyla bilinen internet sitesi DEBKA’ya göre Bin Ali, Avrupa bankalarında bulunan servetini Tunus Devrimi’nden sonra ülkeden kaçmadan önce Suudi Arabistan ve BAE’ye transfer etmiş. Site verdiği haberde Bin Ali’nin Suud yönetimi ve BAE ile üçüncü bir tarafın bu servete dokunamayacağı üzerinde anlaştığını ve bu konuda kendisine garanti verildiğini ifade etti.
Bu arada Fransa hükümeti de Bin Ali’nin mal varlığının dondurulduğunu, bu kararın söz konusu servetin Tunus devletine iadesi için atılacak adımların başlangıcı olduğu belirtiliyor.