Yaklaşık iki ay önce, 11 Eylül’ün 11’nci yıldönümünde bir grup militan Amerika’nın Bingazi’deki konsolosluğuna saldırı düzenleyerek Amerika’nın Libya büyükelçisini ve diğer üç Amerikalıyı öldürdü.
Romney’in seçim kampanyası, saldırı hakkındaki detayları örttüğü gerekçesiyle Obama yönetimini suçladı; çeşitli uzmanlar ise dışişleri bakanlığı ve CIA’nin istihbarat analiz hatasına ve operasyonel maharette bir kusura işaret eden bu trajik olay hakkında kafa karışıklığı yarattılar.
CIA başkanı David Petraeus, Amerikalı bir general olarak Irak ve Afganistan’daki yüksek profiline tezat teşkil edercesine, CIA yönetimindeki Bingazi konsolosluğunda yaşanan güvenlik zafiyetiyle ilgili olarak arkada kalmayı tercih etti.
Beyaz Saray’ın terörle mücadele danışmanlarından John Brennan’ın bu trajedi sonrasında ortada görünmeye isteksiz oluşu, olayla ilgili olarak Obama yönetiminden yetkin bir sesin duyulmasını da engelledi.
Artık açık ki Amerika’nın Bingazi konsolosluğu sıradan bir konsolosluk değildi; işin aslı bir konsolosluk da değildi. Bu konsolosluğun başlıca görevi, CIA’nın Libya’nın doğusundaki operasyonel ve analitik rolünü sürdürmesine imkân tanıyacak bir istihbarat platformu olmaktır.
Bu bölge, Kuzey Afrika’da Batı çıkarlarını ve daha önemlisi, Libya’da istikrarlı bir devletin kurulmasını tehdit eden militan örgütlerin ve terör örgütlerinin barınağıdır. Başka bir deyişle, konsolosluk, bir istihbarat platformuna giydirilmiş diplomatik kılıftır ve Bingazi’de ne tür diplomatik işlev görmüş olursa olsun, önemli bir CIA üssünü gizleyen bir örtü olarak hizmet görmüştür. Dışişleri bakanlığı ve CIA Libya’daki özellikle de Bingazi’deki güvenlik tehdidini ciddi şekilde azımsama noktasında aynı şekilde sorumludurlar.
Ortadoğu veya Kuzey Afrika’daki her hangi bir CIA unsuru, Bush yönetiminin başlattığı küresel savaşta teşkilatın oynadığı kilit rolden dolayı – ki Obama yönetimi drone saldırılarını artırıp yaygınlaştırmıştır- militanların ve teröristlerin muhtemel hedefidir.
Gizli hapishanelerin kullanılması, zanlıların bir ülkeden başka bir ülkeye nakledilmesi, işkence ve ihlaller gibi Amerikan programlarında CIA, Muammer Kaddafi gibi zorba Arap rejimleriyle işbirliği yapmıştır. Muammer Kaddafi’yi devirme amaçlı Amerikan kampanyası, bu ihlalleri yok edip yeni bir sayfa açmamıştır; militanların ve İslamcıların Amerika’nın son on yıldır yaptıklarının intikamını almaları için bir fırsat sunmuştur.
Amerikalılar Bingazi’deki güvenlik düzeyinin saldırıyı engelleyip engelleyemeyeceği konusuna gereğinden fazla vakit harcıyor, militan örgütlerin amaçlarını öğrenme ve eylemlerini öngörme konusuna kafa yormuyorlar.
CIA’nin personeli için yeterli güvenlik sağlayamaması, 11 Eylül saldırılarından sonra gerçekleştirilen sözde istihbarat reformlarından dolayı CIA’nin operasyonel maharetinde yaşanan bir azalmadan dolayıdır. Dokuz yıl evvel, Afganistan’ın doğusunda bir intihar bombacısı, dokuz CIA elemanı ve taşeronunu öldürmüştü. Onlarca yıl zarfında CIA personeline karşı en ölümcül saldırıydı. Bu olayda, çift taraflı casusluk yapan Ürdünlü bir kişinin (güvenli bir CIA evine değil de ) hassas bir CIA tesisine girmesine müsaade edilmiş, üste bulunan tüm liderlerle karşı karşıya getirilmişti. Geçmişe dayanan teamül ve uygulamalar fiilen ihlal edilip savsaklanmıştır.
Üs komutanının bu görev için yeterli eğitim ve tecrübesi vardı; Washington Post haberine göre, CIA’nın 11 Eylül hakkında kurum içi bir çalışmasında 2000 yılında ülkeye giren iki el Kaide üyesi hakkında FBI’ı bilgilendirme zafiyeti yaşadığı anılmasına rağmen, CIA Operasyon Müdürlüğü tarafından kıdemi yükseltilmişti. 2009 yılındaki bombalı eylemden sonra bir kınama cezası verilmedi her ne kadar üst düzey CIA yetkilileri üs şefinin atanmasını onaylamak ve Ürdünlü çift taraflı casusun doğu Afganistan’daki en hassas tesise girmesine izin vermek durumunda kaldıysalar da.
Libya’daki özellikle de Bingazi’deki güvenlik durumu apaçık kötüleşmekteydi; konsolosluk Haziran ayında bir bombanın hedefi olmuştu; İngiliz konsolosluğu yaz aylarında kapılarını kapatmış, Amerikan konsolosluğunu şehirdeki tek yabancı varlık olarak bırakmıştı.
Konsolosluğun genel güvenliği, bir İngiliz güvenlik şirketine bırakılmıştı; şirket ise binanın çevresine silahsız Libyalıları yerleştirmişti. CIA, Bingazi’deki personelinin güvenliğini sağlamakta yeni bir Libya istihbaratına ve Libyalı milislere güvenerek soruna katkıda bulunmuştur.
CIA güvenlik ekibi saldırı gecesi konsolosluğun yardım çağrısına cevap vermekte yavaş davrandı; milislerden ve hiç cevap vermeyen Libya istihbaratından destek almak için 20 dakikadan fazla bir zaman harcamıştır.
On saatten daha kısa bir sürede 30 Amerikalı havadan kurtarılmışsa da milis saldırısı hakkında daha iyi bir kavrayışa varmak için bu kişilerden bilgi alındığına dair hiçbir işaret yok. Saldırıya maruz kalanlardan alınacak böylesi esaslı bilgi yokluğu, saldırı sonrasındaki değerlendirmelerde yaşanan kafa karışıklığına katkıda bulunmuştur.
Başka pürüzler de oldu. Büyükelçi Christopher Stevens Libya’da son derece başarılı ve popüler bir büyükelçiydi fakat savaş bölgesi olmuş bir ülkede güvenlik bakımından çok fazla rahat davranıyordu.
ABD’nin BM büyükelçisi Susan Rice, daha gerçekler bilinmezden önce Bingazi saldırısı hakkında hüküm bildirmekte acele etti- ki Obama’nın ikinci başkanlık döneminde dışişleri bakanı olma gayretini desteklemek için kamusal bir rol oynamakta çıkar gördüğüne atfedilebilir bu acelesi.
Kamusal rol, Brennan’a aitti ancak 2009’da bir yolcu uçağına patlayıcılarla girmek isteyen genç Nijeryalı’nın bu teşebbüsünden sonra ve yine 2011 Mayıs’ında Usame bin Ladin’in öldürülmesinden hemen sonra da bu işini kötü yapmıştı.
Nijeryalı bombacıyla ilgili sistemik zafiyet, tüm bir istihbarat câmiasını kapsamaktadır: CIA, Ulusal Terörle Mücadele Merkezi, Ulusal Güvenlik Ajansı. Bingazi trajedisi, istihbarat câmiasındaki ve dışişleri bakanlığındaki sistemik zafiyetlerin devam ettiğine işaret etmektedir. Tehdit değerlendirmelerinde yaşanan zafiyet açıktır ki güvenlik zaafiyetlerine yol açar.
Bingazi’deki başarısızlık, 11 Eylül sonrasında istihbarat câmiasının hassaten de CIA’nın talihsizce askerileşmesinin yadigârıdır. Başlıca sivil istihbarat teşkilatımız, muharipleri desteklemekte paramiliter merkeze dönmüştür.
David Petraeus’un geçen yıl CIA başkanı olarak atanması; CIA’nin Güneybatı Asya, Basra Körfezi ve Afrika Burnu’ndaki drone saldırılarında artan rolü; siyasilere stratejik istihbarat sağlanmasına yeterli ilginin gösterilmeyişi, teşkilatın ana görevlerini zayıflatmıştır.
Bush ve Obama yönetimlerinin CIA’nin teftiş bürosundan ödün vermeleri, teşkilatın kusurlarının düzeltilmemesini garantiye almıştır. 2003 Irak Savaşı yolunda istihbaratın siyasallaşması, CIA tarihinde en kötü istihbarat skandalıdır fakat CIA başkanı George Tenet’in sahte istihbaratı kesin bilgi diye sunma istekliliğini paylaşanlar cezai yaptırımla karşılaşmadılar.
Virginia’da CIA merkezi girişindeki “hakikat seni özgürleştirecektir” diyen kutsal söze itibar edilmedikçe istihbarat câmiasının çöküşü de devam edecektir.
Yazar hakkında: Eski bir CIA analisti
Kaynak: CounterPunch
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı