BİNGÖL - Bingöl özellikle doğa zenginliği ile yerli ve yabancı turistleri kendine çekebilecek potansiyele sahip... Bingöl, temel çekiciliğini doğasının zenginliğinde ve güzelliğinde bulmaktadır. Bingöl’ün doğa güzelliğini Evliya Çelebi, seyahatname adlı eserinde uzun uzadıya anlatır.
Evliya Çelebi, Türkiye'nin çeşitli yörelerinde bulunan yaylaları ismen sayar ve bu yaylaların içinde en meşhur, en güzel ve en beğenilen yaylanın Bingöl Yaylası olduğunu söyler. Ünlü gezgin, Bingöl yaylalarında bulunan bitki türlerinden, çok çeşitli çiçeklerden, göllerden ve bu göllerde yetişen balık türlerinden hayranlıkla söz eder ve göllerle ilgili efsaneleri dile getirir.
Yaylalar ve doğal göllerin yanında göletler, ormanlar, mesire yerleri, soğuk sular, termal su kaynakları, içmeler, Güneşin Doğuşu, Yüzen Ada, av turizmine ve kış sporları etkinliklerine uygunluk doğaya dönük turizm potansiyeli içinde sayılabilir. Turizm çeşitleri bu alanlarda yaygınlaştırılabilir. Konuya bu açıdan bakıldığında, yayla turizmi, sağlık turizmi, orman turizmi, av turizmi ve kış sporu etkinlikleri gerekli tedbirlerin alınması durumunda ilin sosyo-ekonomik kalkınmasına önemli ölçüde katkı sağlayacak alanlar olacaktır...
Bingöl’ün yüz ölçümünün yarısı meşe ormanlarıyla kaplı. Yüzen adaları, kaplıcası, tarihi mağarası, Çır, Göynük ve Çatak şelalesi görülmeye değer yerler arasında. Soğuk su kaynakları, yüksek yaylalar, doğal ortamda organik üretilen balı, zengin bitki örtüsünden doğal olarak beslenen hayvanların etinden yapılan kavurmasıyla damağınızı tatlandıracak lezzetleriyle Bingöl’ün tüm güzellikleri misafirlerine sunulmaya hazır.
Yüzen Ada
Bingöl İli, Solhan ilçesi, Hazarşah Köyü, Aksakal Göl Mezrasındaki Ada, yöre halkı tarafından keşfedilmiştir. Ilıca Bölgesi’ne yaklaşık 35-40 kilometre uzaklıktadır. Söz konusu ada, benzersiz bir doğa olayına sahiptir.
Tamamen doğal oluşum olan Yüzen Ada, 3 tarafı dağlar ve tepelerle çevrilmiş düz arazi üzerinde bulunan krater göl konumundadır. Göl'ün şimdiki alanı 300 metrekarenin üzerinde,. Derinliği ise 50 metreden fazladır. Göle devamlı akıntı olduğu tespit edilmiştir. Gölün altından ve kemerlerinden giren su, gölün alt tarafından, gölden daha aşağıdaki dereyi beslemektedir. Yaz ve kış aylarında su seviyesi aynı kalmaktadır. Su, tatlı ve berrak olup, herhangi bir madensel tuz ihtiva etmemektedir. Balık yetiştirmek mümkündür. Gölün ortasından hareket eden 3 ada vardır. Adalar göl içinde bağımsızdır. Üstüne binildiği zaman sal gibi her tarafa ağır ağır hareket etmektedir. Adanın üzerinde 4-5 tane bodur ve dişbudak ağacı mevcuttur. Çevredeki bitkiler gölün mevcut suyu ile beslenmektedir. Ada üzerinde bulunan ot kökleri sarılıcı olması nedeniyle toprak tamamen bitki kökleri ile kaynamış ve yapışmış durumdadır. Yeşil alanın dışında kalan arazi gölden çok yüksektir. Çevresi meşe ve yeşil alan ile kaplıdır.
Güneşin doğuşu:
Bingöl İli, Karlıova ilçesi sınırları içerisindeki Kala Tepesi, 3250 metre yükseklikteki Bingöl Dağları’nda yer almaktadır. Şehir merkezine yaklaşık 45 kilometre uzaklıkta olup Tepe’nin alt yamacına kadar karayolu ile ulaşım sağlanmakta olup, ortalama 25-30 dakikalık bir tırmanışla zirveye ulaşılmaktadır.
Özellikle 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri arasında güneşin doğuşunun izlenildiği tepeye her yıl bu tarihler arasında önemli sayıda yerli ve yabancı ziyaretçiler gelmektedir. Son derece ilginç, olağanüstü doğal güzelliklere sahip ve değişik renk armonileri biçiminde güneşin doğuşunun gerçekleştiği Kala Tepesi’nin, dünya ölçeğinde tek benzeri İsviçre Alp Dağları’nda görülebilmektedir.
Kala Tepesi’nde Güneşin Doğuşu, çok değişik şekillerde normal halinden çok farklı, heyecan verici ve zaman zaman ürperten görünümlere sahiptir. Güneş, doğuşunun ilk aşamasında hafif bir kızartıyla belirir. Kızartı etrafta çok renkli güzellikler ve dekorlar oluşturur. Daha sonra insana korku veren bir karartı şeklini alır. Kızarıklar kor parçası haline gelir. Kor parçası içinde insan yüzünü andıran üç büyük kara leke belirir. Güneş karartı haline yavaş yavaş açılmaya başlar. Ufukta görülerek oluşumunu tamamlar, altın bir küre gibi görünmeye başlar. Döndükçe etrafa çok sayıda renk saçar ki bu anda insanın pek göremeyeceği bir renk armonisi sergiler. Daha sonra son aşamada güneş elmas parçası gibi kristalleşip eski durumunu almaya başlar.
Bu haliyle eşsiz bir seyir oluşturan Güneşin Doğuşu’na sahne olan Kala Tepesi, , yine son derece önemli bir doğa turizmi potansiyeline sahiptir.
Zağ mağarası:
Zağ Mağaraları, Bingöl-Solhan-Muş karayolunun 18. kilometresinde sağ yöne ayrılan Gökçeli-Kuşburnu köy yolunun 5. kilometresinde yer almaktadır. Zağ Mağaraları, sırtı dağa yaslanmış olan doğal kayalık kütlenin ön cephesinde, kayalık alanın hemen tamamına yayılmış olan mağara/odalardan oluşmaktadır. Bu mağara/odalar insan eliyle yapılmış, iç mekanlarda birbirine kademeli geçişlerle bağlantılı ve çok katlıdır. M.S. 5. yüzyıl başlarına, Erken Hristiyanlık (Geç Roma-Erken Bizans) Dönemi’ne tarihlenmektedir. Söz konusu Mağaralar, olasılıkla bu tarihlerde Roma İmparatorluğu’nun baskısı altında olan, Hristiyan inancına sahip toplulukların gizli yerleşim, yaşam ve ibadet alanı olarak kullanılmıştır.
Alt katta yer alan ilk mağara/odadan sonra kademeli geçiş ve merdivenler takip edilerek en üst kata ulaşılabilmektedir. Bu biçimiyle mağara/odaların zemin kat dahil 5 (beş) katlı olduğu görülmektedir.
Bazı odalarda bulunan anakaya tabanına oyulmuş ve içleri sıvalı küp biçimindeki çukurlar, tahıl ve yağ, içki benzeri sıvı deposu olarak kullanılmıştır. Daha küçük bazı çukurların ise sunu çukuru olduğu düşünülmektedir. Kimi odalarda kline/sekiler görülmektedir. Bu verilere göre; Mağara/odaların bir kısmının günlük yaşam alanı, bir kısmının mutfak/kiler/depo, bir kısmının ibadet alanı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Zağ mağaralarının bulunduğu alanda, ilkbahar aylarında görülen çok çeşitli bitki örtüsü, bölgeye ayrı bir güzellik katmaktadır.
Çır şelalesi:
Bingöl İli, Ilıca Bucağı merkezine 8 kilometre uzaklıkta yer alan Çır Şelalesi, adını Uzundere köyünden alan Uzundere Deresi’ne dökülmektedir. Aynı bölge içerisinde yer alan Şelale, ortalama 100 metre yükseklikteki Büyük Çır Taşı adı verilen kayalığın ortasından geçerek, yine ortalama 50 metre yükseklikten çağlayarak, aşağıda kayalık alan içerisinde bulunan Uzundere Deresi’ne dökülmektedir. Görünüm itibariyle etkileyici bir doğal güzelliğe sahip olan Çir Şelalesi’ne iki ayrı yoldan ulaşım sağlanabilmektedir.
Büyük Çır Taşı'nın olduğu bölgede ayrıca kayalık alanlar ve doğal mağaralar bulunmakta olup, bu alanda yırtıcı kuşlar barınmaktadır.
Ilıca Kaplıcaları ve Termal Tesisler:
Bingöl Merkeze bağlı Ilıcalar Beldesinde yer almakta olan kaplıcalar, Bingöl-Erzurum Karayolu’nun 20. kilometresindedir. Kaplıcalar karayolu üzerinde bulunması nedeniyle ulaşım açısından önemli bir avantaja sahiptir. Kaplıca Havuz Suyu yapılan tahlillere göre, biokarbonatlı, karbondioksitli ve karbon gazozlu sular grubundan olup aynı zamanda klor, sülfat ve silikat gibi anyonlar ile demir ve alüminyum katyonları da içermektedir. Bu nedenle Sağlık Turizmi açısından da özellik arz eden Kös Kaplıcaları, yıllık ortalama 8.000 yerli ve 200 yabancı ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.
Kös kaplıcalarının yörede romatizma, kadın hastalıkları, deri ve böbrek hastalıkları açısından faydalı olduğu inancı da yaygındır. Kaplıcaların olduğu bölgede bulunan BİNKAP Termal Tesisleri, 60 kişilik yatak kapasitesi, 600 kişilik lokanta ve toplantı salonu ve kafeteryası ile hizmet vermektedir.
Kiğı Kalesi
İlçe merkezinin güneydoğusunda yer alan Kiğı Kalesi, çok sağlam bir yapıya sahiptir. Etrafı sarp kayalıklarla kaplı ve oldukça yüksek olan kale, dağlık olan bölgeye de hakimdir. Görünümü itibariyle Urartu Kalelerini anımsatan kalenin üst kısmında Ortaçağ’a tarihlenebilecek mimari duvar kalıntıları bulunmaktadır.
Kimi kaynaklara göre Kiğı Kalesi Acemlerin istilasına uğramış, kaleye giren Acemler halka büyük işkence yapmıştır. Söylenceye göre, evleri yakıp yıkan Acemler, erkeklerin çoğunu öldürmüşler ve kadınlara kötü davranmışlardır. Bu istiladan sonra yöre halkı kaleyi terk etmiş, Kiğı'ya gelip Kaleli mahallesinde yerleşmişleridir. Kiğı İlçesi’nde halen Kaleli ismiyle anılan mahallenin, bu yüzden bu adı aldığı tarihi bilinmektedir.
Kaleönü Kalesi:
Bingöl Merkez Kaleönü Mahallesinde bulunmaktadır. Urartu Dönemi’nin ileri karakollarından olan kale’de bugün itibariyle pek fazla bir kalıntı bulunmamaktadır.
Kral Kızı (Darahini) Kalesi:
Genç İlçe merkezinden 2 kilometre uzaklıktadır. Hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Sarp bir arazide, bir tepenin üzerinde bulunan Kalenin ancak yıkıntılarına ve kalıntılarına rastlanabilmektedir. Kalenin hemen altındaki vadi, Diyarbakır Çayı ile Konsper Çayı’nın buluştuğu alandır. Kale'nin asıl adı Darahini olup. Dara'nın çeşmesi demektir. Mitolojiye göre Pers Kralı Dara, Genç'te uzun yıllar kalmış ve bu Kale'yi kızı için yaptırmıştır. Genç ilçesi eski adını (Dara) bu kaleden almıştır. Bugün mesire yeri olarak kullanılmaktadır.
Seberatis / Sentarius Kalesi:
Genç ilçesinde, Murat Vadisi üzerinde, Bingöl İl merkezinden 18 kilometre uzaklıktadır. Diğer Urartu kaleleri gibi bir ileri karakol niteliğinde olan kale, bölgedeki yol kavşaklarına ve Murat nehri vadisine hakim bir tepededir. Üzerinde Ortaçağ’a tarihlenebilecek duvar kalıntıları görülmektedir.
Zulümtepe Kalesi:
Bingöl-Solhan/Muş karayolunun yaklaşık 20. kilometresinde, yolun hemen sağında yer almaktadır. Bugünkü anayola paralel veya hemen hemen aynı güzergahta olan Antik Urartu Yolu’nu kontrol etmek amacıyla yapılmış Urartu İleri karakol kalelerinden biridir.
Zuhurtepe Kalesi :
Bingöl-Karlıova/Erzurum 58. kilometresinde, yolun yaklaşık bir kilometre batısında, ovada yer almaktadır. Görünümü itibariyle Urartu Kaleleri’ni anımsatan kalede herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır. Yüzeyde görülen az sayıdaki seramik, Demirçağı ve Ortaçağ seramikleri özellikleri göstermektedir. Kalenin bugünkü karayolunun altında ve ovada yer alması, antik çağdaki ulaşımın, ovadan yapıldığını ve kalenin oradan geçen yolu kontrol etmek amacıyla yapıldığını düşündürmektedir.
Galoşkan Kalesi:
Bingöl-Karlıova/Erzurum karayolu üzerinde, Boncukgöze köyüne 500 mt. kadar uzaklıkta, ova içerisinde yer almaktadır. Zuhurtepe Kalesi’ne yaklaşık 8 kilometre uzaklıkta olup benzer özelliklere sahiptir.
Kaleköy Kalesi:
Solhan İlçesi, de sarp bir kayalık üzerinde yer alan kale, Murat Nehri’ne hakim bir konumdadır. Kaledeki yapılar tahrip olmuş ancak Ortaçağ özellikleri göstermektedir. Yüzeyde görülen az sayıda seramik parçaları, Demirçağı’nda da yerleşim gördüğüne işaret etmektedir.
Genç ve Kuba Kümbetleri:
Genç ilçesine bağlı Sürekli Köyü sınırları içinde, biri Kralkızı Kalesi’ne giden yol üzerindeki yüksek alanda, diğeri aşağıda ovada olmak üzere iki ayrı Kümbet halindedir. Ovada yer alan Genç Kümbeti daha iyi korunmuş durumdadır. Her iki kümbetin de, Akkoyunlu Devleti dönemine ait oldukları düşünülmektedir.
Kiğı Camiisi:
Kiğı Camii ilçenin İslami Dönemi yansıtan en güzel örneklerindendir. 1402 tarihli olan Camii’nin başka bir kayıtta ise minarenin yıkılması nedeniyle Hacı Hasan tarafından tamir ettirildiği ve Pir Ali Bey oğlu Pilten Bey tarafından camiide onarım yapıldığı yazmaktadır. Akkoyunlular Dönemi’ne tarihlenmektedir.
Cami tek minareli ve tek şerefelidir. Avlusunda Kiğı eşrafından Hacı Mehmet Efendi’nin (Zermek Şehzadelerinden) kabri bulunmaktadır. Bu zat ilmi ve üstün zekası ve silahşörlüğü ile de meşhurdur.
İsfahan Bey Camii:
Bingöl Merkez Aşağı Çarşı’da bulunan İsfahan Bey Camii, kesin olarak yapım tarihi bilinmeyen, ancak şehir merkezindeki tek Tarihi Camii olma özelliği taşıyan bir yapıdır. Çapakçur Beyi İsfahan Bey tarafından 1.500’lü yıllarda yaptırıldığı sanılmaktadır. Üzeri çatı ile örtülü, kare planlı, dış cephesi yeni malzeme ile sıvanmıştır. Pencere, kapı söveleri ile köşe taşları düzgün kesme taşlardan, beden duvarları ise yontulmuş moloz taşlardan yapılmıştır. 2003 Bingöl Depremi’nde hasar gören Camii, 2007 yılında kısmen restore edilmiştir. Camiinin orijinal olduğu düşünülen minaresinin kaidesi kare planlı, gövdesi yuvarlak planlıdır.
Bağlarpınarı/Temran Camii:
Adaklı İlçesi Bağlarpınarı (Temtan) Köyü içerisindedir. 1219 tarihli olup, orijinal minaresi camii avlusu girişinde, taş basamaklı ve ahşaptır. Daha sonra yeni minare inşa edilmiştir. Camii’nin giriş kısmında, 2 sütun üzerine bindirilmiş, tonoz kemerli bir sundurma bulunmaktadır. İç kısmı ikişer adetten oluşan 2 sıra sütun dizisi ile 3 nefe ayrılmıştır. Ahşap tavanları, sütunları ve mimarisi büyük ölçüde korunmuş olmakla birlikte, sonradan boyanarak orijinal görünümü kaybolmuştur.
Bahçesinde bulunan Sanduka Mezarlar ve hemen bitişikteki mezarlık alanında bulunan mezarlar, özellikle taşlarındaki işleme ve süslemeler açısından özellik göstermektedir. Mezar taşlarındaki motiflere göre Akkoyunlu Dönemi’ne tarihlenmektedir.
Solhan Kaleköy Camii:
Solhan İlçesi, Kaleköy içerisinde yer alan Camii, düzgün kesme taşlardan ve yerel özellikte inşa edilmiş, daha sonra eklemeler yapılmıştır. Camii mimarisi orijinal olup, kilise veya benzeri bir yapıdan dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Hemen bitişiğinde tek magazinli ve tonoz kemer girişli bir yapı kalıntısı görülmekte ve bunun da bitişiğinde İslami Dönem Mezarlığı yer almaktadır. (Yusuf Çevlik - İLKHA)