HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu ve beraberindeki heyet, pazar günü yapılan seçim sonrası Diyarbakır Baro Başkanlığına seçilen Av. Ahmet Özmen’i ziyaret etti.
Sıcak bir ortamda geçen ziyarette son yaşanan gelişmelere değinen Tanrıkulu, KHK’larla görevden alınan öğretmenler, devam eden FETÖ operasyonları ve 90’lı yıllarda gerek FETÖ gerekse de 28 Şubat zihniyetinin bölge insanına yaşattığı mağduriyetler ile rafa kaldırılan Çözüm Sürecine dair önemli açıklamalarda bulundu.
“Şiddeti hayatımızdan çıkarmalıyız”
Gündeme dair kısa bir değerlendirmede bulunan Baro Başkanı Özmen, toplumsal olarak bir arada huzur ve refah içerisinde yaşamanın tek yolunun konuşmak olduğunu belirterek, “İnsanlarımız birbirine saygı göstermelidir. Hangi renkte olursa olsun insanlar diğer renkleri kabul etmeli ve kendisiyle eşit görmelidir. Çatışma ile silah ile bir şey çözmek mümkün değil. Dün Musul operasyonu başladı. Günahsız kadın, çocuklar ölecek, evleri başlarına yıkılacak. Yeni sürgünler yaşanacak. Bu bağlamda herkesin görmesi lazım ki şiddetin bize getireceği bir şey yok. Şiddeti hayatımızdan çıkarmalıyız.” dedi.
Toplum olarak çatışmasız ve saygı üzerine bir hayatı kabullenmek gerektiğinin altını çizen Özmen, “Bu durum sadece siyasette değil hayatın her alanında böyledir. İki insan veya iki aile arasında bile zaman zaman sorunlar yaşanabilir. Toplumun hangi katmanından olursa olsun çözüm için konuşmak ve şiddete mahal vermemek gerekir.” ifadelerini kullandı.
“Müzakere, diyalog ve siyaseten çok güzel şeyler yapılabilirdi”
Gündemdeki konulara dair değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu ise, çözüm sürecinin gerek Türkiye gerekse de bölge için çok büyük bir fırsat olduğunu ancak bu tarihi fırsatın heba edildiğini söyledi.
Tanrıkulu, “Bir asra yakındır halkımız mağduriyetler yaşıyor. Bu güne kadar her gelen hükümet halka zulmetti. Tarih boyunca bu halk inandığı değerler adına sürgün ediliyor, katlediliyor. İnsanın eline zaman zaman tarihi fırsatlar geçer. Bunları iyi değerlendirmek lazım. Kanaatime göre çözüm sürecinde böyle tarihi bir fırsat idi. Maalesef iki taraf da bunu değerlendiremedi. 7 Haziran seçimlerinden sonra çok güzel şeyler yapılabilirdi. Fakat bölgenin maslahatı değil de başka şeyler mi hedefleniyordu? Bunu sorgulamak lazım. Oysa müzakere, diyalog ve siyaseten çok güzel şeyler yapılabilirdi ama yapılmadı.” diye belirtti.
“İlk kez bir greve katıldıklarını beyan edenler var”
15 Temmuz sonrası kamu personellerine yönelik başlatılan açığa almalar hakkında da değerlendirmelerde bulunana Tanrıkulu, Eğitim-Sen’e üye öğretmenlerden yaklaşık 4 bin 500 kişinin açığa alınmasına sebep gösterilen greve katılma olayını da değerlendirdi.
Tanrıkulu, “Eğitim gibi ciddi bir kurumda öğretmenleri böyle toplu şekilde açığa almak ya da ihraç etmek doğru değildir. Bunlara yönelik idari veya disiplin cezası verilebilirdi. Bireysel olarak işledikleri suç ispat edilmeli ve belgelenmeli, bunlar yapıldıktan sonra hukuki manada ihraç edilmeleri gerekiyorsa ihraç edilmelidir. Eğitim-Sen’li olup da açığa alınanlardan bazıları partimize gelip başvuru yapıp mağduriyetlerini dile getirdiler. PKK ile alakaları olmadığını, sadece arkadaş hatırı için ilk kez bir greve katıldıklarını beyan ettiler.” şeklinde konuştu.
“FETÖ ile mücadelede daha dikkatli olunmalı”
Aynı durumun FETÖ’ye yönelik yapılan operasyonlarda da söz konusu olduğunu belirten Tanrıkulu sözlerine şöyle devam etti:
“FETÖ’den dolayı açığa alınan ve ihraç edilen bazı kişiler de bize başvuru yapıp mağduriyetlerini dile getiriyorlar. Bunların içerisinden de gerçekten FETÖ ile alakaları olmayan insanlar var. Aynı zamanda Bank Asya’ya para yatırdıkları için ya da hatır için Aktif Sen’e üye olanlar var. Kısacası “at izinin it izine karıştığı” bir ortam var. Bu yüzden dikkatli olmak gerekir. Hemen hemen her hafta bu mağduriyetleri dile getiriliyor. Bu bağlamda hükümeti FETÖ ile mücadelede daha dikkatli olmaya, bu işi sulandırmaya çalışanlara karşı hassas olmaya davet ediyoruz.”
Türkiye’de yargının hiçbir zaman tam olarak bağımsız olmadığını belirten Tanrıkulu, bunun yanı sıra yargıdaki çifte standardın da halen belirgin bir şekilde devam ettiğini söyledi.
Tanrıkulu, “Hatırlayacak olursanız, 2000 yılında 25 bine yakın insan aslı olmayan bilgisayar çıktısı fotokopilerden dolayı örgüt üyeliği cezalarına çarptırıldı, uydurma suçlar üzerinden terörist muamelesi görerek gözaltına alındı, işkence gördü ve cezaevine atıldı. Bunu bizzat yaşadık. Geçen yıllarda ise Ergenekon ve balyoz davalarında ‘Islak imza var mı yok mu?’ diye entelektüellerin günlerce süren tartışmalarına şahit olduk. Oysaki bölgenin insanı 30 - 40 yıldır hep böyle basit, delilsiz, mesnetsiz şeylerden dolayı mağdur edilmiş ve hiç kimse bunları gündeme dahi getirmemiştir. Bu konularda adil olmak lazım zira adalet herkes için lazım. Hiç kimsenin ideolojisine, düşüncesine bakılmamalı mağdursa, mazlumsa sahip çıkılmalıdır. Zalimin de Mazlumunda inancına, kimliğine bakılmaksızın adalet çerçevesinde muamele edilmelidir.” diye konuştu.
İLKHA