Bir ayrılık Ya da ağacı kemiren kurt; yalan!

Ahmet DEMİR

Esğar Ferhadi doğunun en genç yıldızı. Altın Ayı ödülünden sonra en iyi yabancı film oscarını da alınca bütün dünyanın ilgisini çekti. Bu ilk başarısı değildi. Daha önce “Eli Hakkında” filmiyle de bir sürü ödül toplamıştı.

Film doğudan çok batılıları büyüledi. Basit bir konudan bu kadar sürükleyici ve etkileyici bir hikaye nasıl çıkabiliyor? Etkilenmemek mümkün değil. Elbette zihni aksiyon ve abartılı trajedilerle doldurulmuş olan memleketimin insanı çok ufak bir yalanla bir sürü insanın hayatının nasıl zindana dönüştüğünü fark edemedi. Herkesi kast etmiyorum elbette…

Nadir, Simin ve küçük kızları Terme Tahran'da orta sınıf bir aile. Bir de Nadir'in alzheimerlı babası var. Aylar önce yurtdışında yaşamak için müracaat etmişler. Vizeler çıkmış ve şimdi Nadir babasını bahane göstererek gitmek istemiyor. Bu yüzden Simin boşanmak istiyor. Kızları Terme ise annesi geri dönsün diye ona hiç yüz vermiyor. Aslında Simin de çok kararlı değildir. Kocasına biraz naz yapıyor, gitme demesini bekliyor. Valizi arabasın bagajında her an dönmeye hazır. Nadir de sanki bunun farkında ama ufak bir sevgi gösterisi yerine burnunu sürtüp öyle dönsün istiyor belki de. Tabi işler böyle gitmiyor. Eve babasına bakmak üzere gelen kadın bir hata yüzünden üstelik hırsızlıkla suçlanarak kovulunca iş sarpa sarıyor. Bakıcı kadının çocuğunu düşürmesi ile Nadir bir anda cinayetle suçlanmaya başlıyor. İş ciddileştikçe koruma refleksleri devreye giriyor. Herkes kendini korumaya almak için ufak ve kendince masum yalanlara başvuruyor. Ama her yalan bir yılan gibi zehrini akıtarak derin yaralar açmaya başlıyor.

Simin kocasının yalan söylediğini ve buna rağmen bundan kurtulmak adına hiçbir şey yapmadığını düşündükçe daha çok deliriyor. Bakıcı kadın söylediği yalanı vicdanını sarsıyor. İçlerinde tek dindar olanı o. En sonunda da mahkemelerin, şahitlerin, delillerin çözemediği muammayı bakıcı kadının vicdanı çözüyor. Yalan yere alacağı kan parasının vebalini kaldıramayacağını anlayınca kocasının şerrinden korktuğu halde yalanını itiraf ediyor. Ama yalanını tek itiraf eden o…

Asıl trajedi ise genç ve masum bir çocuğun yalanla tanışması oluyor. Terme babasına neden yalan söylediğini sorduğunda, babası onu yalnız bırakmaktan korktuğu için bu yola başvurduğunu söylüyor. Ardından isterse gidip itiraf edebileceğini söylüyor. Yani kızını da yalanın ağır yükü altına sokuyor. “Senin için yalan söyledim, yok diyorsan gider itiraf eder ve cezaevinde yatarım” diyor. Hiçbir evlat bunu kaldıramaz. Yalan ne kadar kötü bile olsa babasını tehlikeye atamıyor ve sonuçta mahkemede kendisi de yalancı şahitlik yapmak zorunda kalarak suça iştirak ediyor.

Temiz bir bünye kirlenince büyüklerin verebileceği tepkiden fazlası ile karşılaşıyoruz. Şairin deyimiyle, Terme'nin yüzü gözü nehirler yatağı…

Küçük hesaplar ve bitmeyen suçlamalar ağaç kurdu gibi aile ağacını çürütüyor, hasta babanın ölümü gibi Nadir ve Simin'i bir araya getirecek bağlar da yok oluyor...

Sonuç olarak Asğar Ferhadi yalanı beş filmdir anlatmaya çalışmış. Biz henüz tam anlamadık, belki de anlamak istemiyoruz. Kendi küçük(!) ve masum(!) yalanlarımız yüzünden toplumlarda açılan derin çatlakları görmemeye devam ediyoruz. Vicdanımız ne zaman harekete geçecek, onu bekliyoruz. Bu da nereden çıktı şimdi diye sormayın. Bu kadar kötü bir dünyada yaşıyorsak en büyük sebebi yalan değil de ne olabilir. Bir hadis:

“Benim ümmetim içki içebilir, kumar oynayabilir, zina yapabilir ama yalan söylemez.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.