Bir bayram sabahı

Mehmet Güven ÖZER

Bayramlardan bir bayram sabahıydı. Peygamber, sahabesiyle birlikte mescitten eve gidiyordu. Bayram namazı kılınmış, sahabeler evlerine dağılıyorlardı. Medine’nin sokakları cıvıl cıvıl çocuk sesleri ile inliyordu. Onlar da haklıydı. Çünkü gün sevinme günüydü. Hem bayram sabahıydı, hem de Hz. Peygamber sokakta onlara bakıp gülümsüyordu. Herkes yeni elbiselerini giyinmiş, saçları taralı ve Hz. Resul ile o güzide ashabın bayramlarını kutlama şerefine nail oluyorlardı. Nasıl sevinmesinler?

Fakat o da ne. Bir çocuk boynunu bükmüş, eski elbiseleri üzerinde olduğu halde, ağlamaklı şekilde bir kıyıda oturmuş, oynayan çocukları seyrediyordu. Rahmet Peygamberiydi ya bizim Peygamberimiz. Gözünden kaçmazdı bu tür durumlar. Hemen çocuğa yaklaşıp, neden böyle somurtup oynamadığını sorar. Anlar ki çocuğun babası Uhud Savaşı’nda şehid düşmüş. O an çocuğun hayatını alt üst edecek kararlar verir o güzelim Peygamber.

Adını sorar çocuğa. Buceyr diye cevap alınca, bu isme itiraz eder ve bundan böyle; “İsmin Beşir olsun” der. Fakat güzel bir haberi daha vardı Beşir’e. Çünkü Beşir babasızdır, yani kendi Peygamber’i gibi yetimdir. Üstelik annesi başkası ile evlenmiş, yalnızlık hissetmektedir. “İstemez misin?” der o güzel Resul; “Ben baban olayım, Âişe annen, Fatıma da kardeşin olsun.” Beşir’in yüzü gül gibi açılmıştır artık. Ağlamaklı olan ifadesi değişmiş, güleç bir yüz ile cevap verir, yetimler babası Peygamber’e; “Nasıl istemem, nasıl razı olmam” diye.

Biraz önce Buceyr iken, Beşir olan çocuk eve götürülmüş, yedirilmiş, içirilmiş, güzel elbiseler giydirilmiş, saçları taranmış ve “Haydi bakalım, arkadaşlarına katıl” denmiş. Beşir dünyanın en mutlu çocuğudur şimdi. Bütün yetimlerin babası ona baba, Aişe anne, Fatıma da kardeş olmuş. Bu kutlu ailenin bir ferdidir artık. O bayram sabahı alabileceği en güzel bayramlığını, bu aileye üye olmakla almış. Hem de yediği yemek, giydiği elbiseler de cabası. Güler bir yüzle katılmış akranlarının arasına.
Resulullah (sav)’in vefatında, herkesten çok fazla üzülen biri vardır: Beşir bin Akra. Herkes ağlarken, o şöyle seslenmektir. “İşte şimdi yetim kaldım. İşte şimdi garip oldum.” Bizler de Ey Beşir! Bizler de yetimiz, O (sav) bu dünyadan göçeli. Ama bizim de senin baban gibi şehitlerimiz ve o şehitlerin senin gibi kutlu evlatları var. 1990’lı yıllarda vurulup, şehadet mertebesine ulaşan nice azizimiz var. O aziz şehitlerin aziz hatıraları ve aziz evlatları var. Ne olur, şu dileğimizi ilet o aziz Resul’e. 1400 küsur yıl sonra da olsa, kendi davası uğrunda şehid düşen babaların ardından kalan yetimlere de babalık yapsın. Bizim yetimlerimizin de başını okşasın, saçlarını tarasın. Biz öyle bayramlık elbise falan da istemeyiz. Yeter ki bu Mustazaf şehitlerin, mustazaf evlatlarına aile olsun. Aişe onların annesi, Fatıma onların da ablası olsun.

Mute muharebesinin üç azizi vardı: Zeyd b. Hârise, Ca’fer b. Ebu Talip, Abdullah b. Revâha (r.a). Resulullah (sav) amcasının oğlu Cafer’e daha yeni kavuşmuştu. Ordu daha Medine’ye dönmemişti. Habeşistan hicretinin dönüşünden bir süre sonra Mute’ye gidip, şehid düşen Cafer’in ev halkını ziyaret etmek istedi. Kutlu bir misafir gelecekti eve. Daha Cafer’in hanımı, eşinin şehadetini duymamıştı. Çocuklarının saçlarını taradı, üst başlarını düzeltti ve onlarla birlikte karşıladı Hz. Resul’ü. Resulullah (sav) yetim çocukları çok severdi ya. Aynı öyle sevmeye ve okşamaya başladı Cafer’in çocuklarını. Esma binti Ümeys durumdan endişelendi. Hemen Resul’e: “Annem babam sana feda olsun ya Resulullah. Neden çocuklarımı yetimler gibi seviyorsun? Yoksa Cafer’e bir şey mi oldu?” diye sordu.

Allah Resulü (sav) acı da olsa haberi verdi. “Evet, onlar bugün şehit oldular.” Cafer’in hanımı ağlamaya başladı. Peygamber, Hz. Cafer’in çocuklarını dizlerine alıp, gözü yaşlı sevmeye devam ediyordu. Allah Resulü (sav)’nün gözlerinden süzülen yaşlar sakalını ıslatmıştı.

Ey Resul, kendileri şehid olmasalar dahi, en az şehadet mertebesinde olan Yusufilerimizi arz etmek isterim divanınıza. Onların Cafer’in çocukları gibi çocukları var. İdrak ettiğimiz şu Kurban Bayramı hürmetine onların da evlerini şahsi manevinle ziyaret et. Onların çocuklarının da başını okşa. Kutlu davanın, kutlu Yusufilerine verilecek en güzel bayramlık bu olsa gerek.
Bu bayramı da zindanda idrak edecek Yusufi ağabeylerim. Hatıranız önünde saygı duymaktan ve bu yazıyı sizlere hediye etmekten başka bir şey yapamamamın acizliği ile Bayramınızı tebrik eder, öpülesi ellerinizi havaya kaldırıp, tüm Müslümanlara dua etmenizi istirham ederim.

Ey mazlumların Rabbi olan Allah’ım. Bu bayramı ümmetin birlik ve beraberliğine vesile kıl, parçalanmışlığımızı gider, bizlere vahdet nasip et. Bayramlarımızı hakiki bayramlar eyle.

http://cinarinsesi.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.