Geçmişte olduğu gibi günümüzde de İslam dünyasında birçok İslami Cemaat bulunmaktadır. Bu cemaatler arasındaki ihtilaflar ve çekişmeler de malumdur. Maalesef bazı yerlerde bu ihtilaflar fiili çatışmaya kadar varmaktadır. Bugün İslam ümmetinin belki de en önemli sorunu farklı İslami gruplar arasındaki ihtilaf, ayrılık ve çatışmalardır. Bu ayrılığın bitmesi için duyarlı cemaatlerin yaptıkları vahdet çağrıları ise maalesef karşılık bulmamaktadır.
Bu ihtilafın çözümü için, her Müslümanın bağlı bulunduğu cemaatle ilişkisini İslami olarak temellendirmesi önemli bir ilk adım olacaktır. Bu temellendirme doğru bir şekilde yapıldığı takdirde bu sorunun aşılmasında ciddi bir mesafe alınacaktır inşaallah.
Bahsettiğimiz temellendirme için, her cemaat mensubu Müslüman, şu sorulara açıklıkla cevap vermelidir:
Ben şu anda neden bir cemaate bağlıyım?
Hangi İslami nasstan dolayı bir cemaatle beraber hareket ediyorum?
Şüphesiz İslami bir cemaatle beraberliği temellendirecek değişik delillerle bu sorulara cevap verilebilir. Ancak en önemli delillerden ikisinin şu ayet-i kerimeler olduğunu düşünüyorum. İlk ayet-i kerime:
“İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın.” (Maide 5/2)
Bu ayet-i kerime iyilik ve takva üzere yardımlaşmayı her Müslümana bir görev olarak yüklemektedir. Dolayısıyla “şu hayırlı işi beraber yapalım”, teklifine hiçbir Müslüman yok diyemez/dememelidir. Zaten İslami cemaatlerin yaptığı da “iyilik ve takva üzere yardımlaşmayı” organize etmektir. Ama olur da İslami bir cemaat bunun dışında günah ve düşmanlığa yol açacak bir teklifte bulunursa bunun da reddedilmesi ayet-i kerimenin devamında emredilmiştir.
Bu arada bu ayet-i kerimeyi belli bir cemaate hasredemeyiz. Hangi İslami cemaat olursa olsun, bir Müslümana hayırlı bir çalışmada yardımlaşma teklifinde bulunursa, bu Müslümana düşen, bu teklife olumlu yanıt vermesidir.
İkinci ayet-i kerime:
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i İmran 3/104)
Bu ayet-i kerimede vasıfları zikredilen bir topluluğun bulunması emredilmiştir. Nitekim İslami cemaatler böyle topluluklardır. Ancak bir topluluğa mensubiyetin Müslümanlar arasında ihtilafa ve parçalanmaya sebep olma ihtimaline binaen Allah Teâlâ, bu ayetin hem öncesinde hem de sonrasında bu tehlikeye karşı uyarıda bulunmuştur:
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” (Al-i İmran 3/103)
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran 3/105)
Bu ayet-i kerimelerden de anlaşıldığı kadarıyla Al-i İmran 3/104’te zikredilen vasıflara sahip olması istenen topluluk ihtilafa ve parçalanmaya yol açacak bir yapıda olmamalıdır. Başka bir deyişle, bağlı bulunulan cemaate olan aidiyet bağı, onu diğer Müslümanlardan ayıracak kadar güçlü olmamalıdır. Bu şekilde cemaat mensubiyeti kişiyi diğer Müslümanlardan ayırmadığı takdirde Müslümanlar arasında hayırda yardımlaşmak için kurulmuş İslami cemaatlerin varlığı bir zenginliktir. Bu cemaatler farklı işlevlerin ifası için kurulabileceği gibi, hayırda yarışma esası üzerine aynı alanda da birçok cemaat kurulabilir. Bunlar birbirlerine kardeşçe hislerle yaklaştıkları ve asıl aidiyetleri İslam ümmetine olduğu müddetçe çok hayırlı bir iş yapıyor olacaklardır.
Ama ne zamanki bir cemaate mensubiyet kişiyi diğer Müslümanlardan ayıran bir kimliğe dönüşürse, kardeşlik duyguları samimi olarak ancak aynı cemaatin fertleri arasında hissedilirse, diğer cemaatler rakip hatta düşman gözüküp onların İslami çalışmalarından dolayı memnuniyet duyulmazsa artık aşağıdaki ayet-i kerimelerde şiddetle nehyedilen fırkalaşma yaşanıyor demektir.
“Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.” (Enam 6/159)
“Şüphesiz bu (İslam), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının. (İnsanlar ise din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.” (Müminun 23/52-53)
Ayrıca Enbiya 21/92-93 ve Rum 30/32’de de aynı konuya değinilmektedir.
“İşte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet, Rabbiniz de bir benim onun için hep bana kulluk edin. Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama hepsi bize döneceklerdir.” (Enbiya 21/92-93)
“Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” (Rum 30/32)
Sonuç olarak bugün Müslümanların en büyük sorunlarından biri Müslüman gruplar arasındaki ihtilaf ve bu ihtilafın sonucu olarak oluşan parçalanmadır. İslami cemaatlere üye olan Müslümanların bu beraberliklerini doğru olarak temellendirmeleri bu sorunun çözümü yolunda atılacak önemli bir ilk adım olacaktır. Çünkü bu temellendirme doğru yapıldığı vakit cemaat kimliği, İslam üst kimliği altında, oldukça geri planda bir alt kimlik olur. Bu sayede hayırlı işlerde yardımlaşılırken ümmet de parçalanmamış olur. Aksi takdirde mevcut parçalanmışlıktan kurtulmak zor gözükmektedir.