Bir dava adamı, küfre boyun eğmeyen ve dik duruşu ümmete miras bırakan aziz bir şahsiyet. Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’den söz ediyorum. Bu duruş bir tarih olarak yazılacaktır. Bunun ilk şahitleri olarak da bizler tarihe not düşüyoruz. Uzun süren sözde yargılamasının yanı sıra bilinçli bir şekilde tedavisi engellenen ve tedricen ölüme sürüklenen Mursi’nin davası ve duruşu tüm ümmete miras kalmıştır.
Hasan El Benna’yla başlayan, Seyyid Kutup ile devam eden İhvan’ın mirası Mursi’nin şahadetiyle tekrar ümmetin kalbine kan pompalamıştır. Mirası da artık baki kalmıştır. Mısır’da, karanlık güçlerin işbirliğiyle yapılan darbenin ahlaksızlığı bir yana; altı yıldır “istiklal mahkemelerini” aratmayan bir yargılama şekliyle halkın oyları ile seçilmiş bir cumhurbaşkanına uygulanan işkence ve hazırlanan ölümün hatıralarda silinmeyeceği aşikârdır. Mursi’nin ölümünde Sisi’nin sorumluluğu kadar, onun darbesine destek veren ABD ve AB de birinci derecede sorumludur… Bence ümmetin parçalanmışlığına sebebiyet veren her Müslüman devlet, her cemaat ve grup da sorumludur…
Evet, komik gerekçelerle suçlanan Mursi’ye yönelik bazı suçlamalar şöyleydi: Devlet sırlarını yabancılar ile paylaşmak, Sina’da terörü önleyememek ve ülkenin stratejik menfaatlerini yabancılara açmak gibi düzmece davalar ile oyalanan Mursi, esasında, yavaş yavaş ölüme hazırlanmıştır. Ölümünden önceki son savunmasında da belirttiği gibi; aslında bu iddiaların tamamı mevcut yönetimde teşekkül etmiştir. Özellikle israil’in Kızıldeniz’e açılımını kolaylaştıracak adaların Suudi Arabistan’a terki; israil ile kurulan stratejik ortaklıklar, başta Mısır halkı olmak üzere tüm Müslümanların vicdanında derin yaralar açmıştır. ABD-israil ortak yapımı sözde asrın anlaşması karşısında bırakın bir refleks geliştirmeyi; Suudi ve BAE ile birlikte alkış tutmuştur…
Daha iktidarının birinci yılında Mursi’yi devirmek isteyenler, Haziran 2013’de halkı sokaklara dökmüş ve karşı devrimi başlatmışlardı. Gelişmeler karşısında 27 Haziran’da Mursi’nin halka hitaben üç buçuk saat süren konuşmasında önerdikleri objektif akıllar tarafından bugün yeniden değerlendirilmeye muhtaçtır. Mursi, konuşmasında; anarşiye karşı içişleri bakanlığında özel bir birimin oluşturulmasını, anayasaya getirilen eleştiriler için de bütün siyasi parti ve grupların iştiraki ile yeni bir komisyonun kurulmasını öneriyordu. Hatta daha da geniş düşünerek; içinde Ezher Üniversitesi, Devrimci Güçler, Üniversiteler ve Sivil Toplum Örgütlerinden temsilcilerin bulunacağı bir ulusal mutabakat konseyi oluşturulmasını istiyordu.
Peki, Mursi’nin bu olumlu ve kuşatıcı fikirlerine karşı neler yaşandı?
Tam o dönemde zamanın savunma bakanı ve genelkurmay başkanı Sisi, dışarıdan aldığı destekle ordu adına yayınladığı ültimatomda, darbe hazırlığında olduklarını beyan etmiştir. Bu durum karşısında geri adım atmayan Mursi’nin tavrı son nefesine kadar mahkeme salonunda devam etmiştir. O, artık insanlık onurunun bir şehidi ve şahididir. “Dava adamı nasıl olur?” cevabının örnekliğini net olarak bizlere sunmuştur.