Bir esnaf olarak iş yerimize her türden müşteri gelir. Gelen müşterinin görüşüne, düşüncesine, şekline ve şimaline pek bakmayız. Hepsine de gereken saygının maksimumunu gösteririz.
Elbette ki her müşteri aynı değildir ve kimi müşteri söz ve tavırlarıyla bizi sıkar. Ancak tüm sıkıcı söz ve hareketlerine karşı sabreder ve sesimizi çıkarmayız. Müşteriyi gücendirmemeye dikkat ederiz. Belki bir daha gelir ve alışveriş yapar diye düşünürüz.
Marketimize gelen müşteri açık olarak ve seçebilme imkânı olan yumurtalardan diğerlerine göre biraz iri olanlarını seçmek için yumurta kolilerinin üstünden girip altından çıkıyor. Yumurtaları tek tek ayıklıyor. Toplamda alacağı yumurta adedi de en fazla bir koli kadardır. Ama tüm buna karşı sabrediyor, sesimizi çıkarmıyor ve müşterinin seçtiği yumurta kolisini sardıktan sonra poşetliyoruz. Ücretini aldıktan sonra da nezaketle uğurluyoruz.
İşyerimize bir ayakkabı almak için gelen müşteri, bir ayakkabıdan diğerine ayağını sokar çıkarır. Birçok ayakkabıyı dener. Tek tek ayakkabıların fiyatını sorar. Kimisine yahu pahalı değil mi diye çıkışır. Başka müşteri geldiği halde, biz bir ayakkabı alır düşüncesiyle onunla ilgilenmeye devam ederiz. Ama sonra bakarım deyip çıkıp gider. Biz de arkasından baka kalırız.
Her esnaf gün içerisinde canını sıkan, gereksiz yere tezgâhını karıştıran, malı yerinden çıkarıp tek tek fiyatlarını sorduktan sonra çıkıp giden müşterilerle birçok kez karşılaştığı halde müşterisine kızan esnafı nadir görürüz. Müşterisine kızan, sabırsız davranıp onu tersleyen esnafı kimse tercih etmez ve bu huyuyla kısa sürede bu esnaf nam salar.
Esasında, dikkatinizi çekmek istediğim nokta şudur. Bir davetçi neden bir esnafın gösterdiği sabrı kendi dininin müşterilerine karşı göstermez. Muhatabın sıkıcı bir kaç sorusuna dayanmaz ve kendini tutamayıp kızıp bağırmaya başlar ve onu tersler. Bir hitap ortamında, kalabalığın içerisinde, kendisini dinlemeyen bir iki kişiye yer geldiğinde en ağır lafları sıralar. Peki, Allah (c.c.) bize böyle mi emrediyor? Rasullah (s.a.v)bize böyle mi örnek oldu? Elbette ki hayır.
Allah (c.c.) Hz. Musa ve Hz. Harun'u kendisini Rab ilan eden ve kendi tebaasına “ben sizin en yüce Rabbinizim” (Naziat 24) diyen Firavuna bile, gidin ve “Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitap edin..” (Taha-44) , “.. hikmetle, güzel ve makul öğütlerle davet et..” (Nahl-125) buyuruyor. Hz. Lokman evladına nasihat ederken “...iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış ve başına gelenlere sabret...”(Lokman 17) diye buyuruyor.
Ayeti kerimlerde her hakkı tavsiyeden sonra sabır tavsiye edilir. Bunun birçok hikmeti olmakla beraber davet edilenin olumsuz tavırlarına, ısrarla imana gelmeyişine, inat etmesine ve sırt çevirmesine karşı davetçiye bir sabır tavsiyesi vardır.
Peygamberimiz Mekke halkının tüm olumsuz davranış, küfürde inat, hakaret, işkence ve eziyetlerine karşı tek bir defa dahi, muhataplarına kızmamış onları terslememiş, sabırla davet etmeye devam etmiştir.
Peygamberimizin daveti esnasında Taif halkının çocuk, deli ve serserilerini üzerine salıp taşlamaları, kan revan içerisinde bırakmaları ve hakaretleri karşısında, peygamberimiz kızmamış, hakaret ve beddua etmemiştir. Tam aksine zürriyetlerinden hayırlı evlatların çıkması için dua etmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.) Allah'ın kendisinden talep ettiği davetçi özelliklerinin tümünü kendisinde taşımıştır. Bunlardan bir tanesi de “Rabbinin rızasına ermek için sabretmesidir.”(Müddessir 7)
Özelde her esnaf ve genelde hepimiz birer davetçiyiz. Bir esnaf müşterisinin tüm olumsuz durumlarına karşı nasıl sabredebiliyorsa, bizler de davette bulunduğumuz kişilerin tüm olumsuzluklarına sabretmeliyiz diyor ve sizi Allah'a emanet ediyorum.