Bismihi Teâla
Komşumuz Suriye ve 9 yıldır emperyalist güçlerce başlatılan savaş…
Bir yandan yerli(!) diktatör Esed’in zulmü öbür yandan yabani ellerin kıskacında inleyen mazlum halklar…
Yamyamların üşüştüğü bir alana terkedilmiş bir coğrafya…
Savaş, talan, yıkım ve işgal ve beraberinde ölüm, işkence, muhaceret…
Uçsuz okyanus sularında balıklara, sarp, dağlık arazilerde vahşi hayvanlara yem olan cansız bedenler…
Kısacası her metrekare başı bebelerin akan kanı, her bir fotoğrafı çilenin, mazlumiyetin adı…
Geçmişten günümüze bir insanlık eseridir ve dahası kadim medeniyetin örfüdür; muhtaçken komşusunun kapısını çalmak. Dolayısıyla 9 yıla yakındır baş gösteren Suriye’deki iç karışıklıktan, sair yerlerden büyük çoğunluğu Suriyelilerden müteşekkil; memleketimize kayıtlardaki verilere göre 3 milyonu aşkın insan iltica etmiş.
Türkiye halkı hakikaten misafirperverliğin en alasını göstermiştir. Zaten tarihinde bunun sayısız örneğini görmek zor değildir. Ülke yöneticilerinden tutun en sade vatandaşa değin bağrına basmıştır bu halkı. Doğrusu olumsuz yönde lokal bazı vakıalar yaşansa da bir iki adım öteye geçememiştir.
Ne yazık ki bu aralar iyi niyetle izahı güç bazı gelişmelere tanık oluyoruz. Zaten göçmenler meselesinin patlamaya hazır bir gündeme gebe olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda kimi mihraklar için can simidi mesabesinde. Diğer deyişle patlamaya hazır bir bombanın pimini çeken eller var!!!
Durup dururken mülteci hadisesinin baş göstermesinin arka planında yatan hinlikler;
BİR: Son yerel seçimlerde koltuğu, iktidarı ciddi şekilde sallanan AK Parti hükümetinin mülteci ekseninde çöküşünü hızlandırmanın hamleleri mi?..
İKİ: Son zamanlarda ekonomideki çatlaklıları bahane ederek krizi, mültecilere yıkmanın kolaycılığına kaçmak mıdır?..
ÜÇ: Kimi medya kuruluşlarınca, yazarçizerlerince mültecilere(özellikle Suriye) karşı antipati oluşturup ırkçılık duygularıyla fitne kazanını tutuşturmanın hesapları mı?
…
Amaçlanan ne olursa olsun; planlı ve korkunç hesaplar üzerine kurgulu… daha dün timsah gözyaşları dökenler bugün amansız muhalifler konumunda.
Onun için zor ve zahmetli olsa da azıcık bir amel kurtuluşumuza aracı olabilir… Mazlumlara, mağdurlara uzanan eller çok değerlidir… Mazlum ile Allah(cc) arasında perde olmadığına göre Mazluma açılan yürek kıymetlidir.
Durup düşünmeli;
BİR: Hani zaman zaman şahit oluyoruz ya da işitiyoruz ya ecdadın başka halklara yaptığı kadirşinas, hamiyetperver davranışları… Nesiller boyu süregelen vefakârlıkları… Özellikle Osmanlılarda, başka dönemlerde İslam’la müşerref olan zamanın Müslümanlarının tarihe damgasını vuran pek çok örnek teşkil eden amelleri vardır. Bugün soyları devam eden o halkların torunlarınca pek çok kez dile getirildiğine, saygıyla hürmetle eğildiklerine pek çoğumuz tanık olmuşuzdur.
İKİ: Bugün de bizler benzer davranışı savaş mağdurlarına gösterirsek; yarın bu mazlumların evlatları da bizi şanla şerefle yâd edeceklerdir.
ÜÇ: Özellikle son 10 yıldır emperyal güçlerin farklı adlarla muhtelif şekillerle memleketimize olan aşikâr saldırıları karşısında halen kendi topraklarımızda nefes alabiliyorsak, ayaktaysak en önemlisi yakın zamanda “FETÖ” darbesini püskürtmüşsek mültecilere karşı gösterdiğimiz hamiyetperverliğin katkısının büyük olduğunun inancını taşıyorum.
Kısacası; Allah için inanç gereği gösterilen fedakârlıklar değerlidir. Mazlumun, mağdurun ihtiyacını, sıkıntısını gidermenin; karşılaşılan benzer durumun giderileceğine dönük atıflar vardır dinimizde. Dolayısıyla insanlık için yapılan ameller, kurtuluş için birer fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bunu katıksız bir inanca sahip, hayatı bu dünyayla sınırlı görmeyip ukbayı düşünen, önemseyen kimseler sabırla yerine getirebilir. Tabii ki her doğru eylemin karşısında engeller çıkacaktır, doğrudan saptıracak anlayışlar olacaktır.
Kapılarımız açık olduğu gibi kalplerimiz de açık olmalıdır.
Kalın sağlıcakla…