Müslümanlar davranışlarını kamuoyunun tepkisine göre değil, Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına göre tanzim ederler.
Allah’ın emirlerini ifa ederlerken de “Kınayıcının kınamasından korkmazlar” (Maide 54). Nitekim Resulullah (sav) ve Ashab-ı Kiram (ra) Mekke Müşrik toplumunun kınamasından çekinmemişler ve Kâbe’nin putlardan temizlenmesi gibi birçok önemli işi, müşrik kamuoyuna rağmen yapmışlardır.
Yukarıdaki gerçeği kaydettikten sonra bu tavrın kapsamı konusunda şu iki soruya cevap arayalım: Kamuoyunun dikkate alınacağı durumlar var mıdır? Varsa, hangi alanlardır?
İlk sorunun cevabını bulmak için Resulullah (sav)’in hayatınabaktığımızda, Onun zaman zaman kamuoyunun tepkisini –daha doğru bir ifade ile- algısını göz önünde bulundurduğunu görürüz.
Münafıklara karşı tavrı bunun güzel bir örneğidir. Medine’deki münafıklar, Müslümanlara karşı, daima ihanet içerisindeydiler. Uhud Savaşı’nda ordunun üçte birini geri çevirdiler. Beni Kaynuka ve Beni Nadir Yahudi kabilelerine yardım sözü vererek onları Müslümanlarla savaş için kışkırttılar. (Haşr / 11-12) Hendek savaşında korku ve panik oluşturmaya çalışıyorlardı. (Ahzap / 12-13) Ensar ve Muhaciri birbirine düşürmeye çalışıp, “Aziz olanlar, zelil olanları Medine’den çıkaracak” diyorlardı. (Münafikun 8) Fırsatını bulunca Resulullah (sav)’e suikast girişiminde bulundular. (Tevbe 74) Allah Teâlâ, Resulullah (sav) ve Ayet-i Kerimelerle alay ediyorlardı. (Tevbe 65)
Bu davranışların her biri ayrı ayrı cezalandırmayı gerektirdiği halde Resulullah (sav), onları cezalandırmamıştır. Hz. Ömer (ra), münafıkların lideri Abdullah bin Übey’in, “Aziz olanlar, zelil olanları Medine’den çıkaracak” sözünü söylediği Beni Müstalik Gazvesi’nden sonra münafıkların idamını teklif ettiğinde de Resulullah (sav) bu teklifi reddetmiş ve gerekçesini de şöyle açıklamıştır:
“Eğer onları öldürürsem, işin iç yüzünü bilmeyen halk, Muhammed arkadaşlarını öldürüyor, diye konuşmaya başlar.” (İbni Hişam)
Buradaki ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla Resulullah (sav)’in, Hz. Ömer’in teklifini reddetme gerekçesi, münafıkların dini ve hukuki açıdan idamı hak etmemeleri değil, idamın toplumda yaratacağı algıdır.
Konunun bir diğer örneği Kâbe’nin yeniden inşası meselesidir. Resulullah (sav), Kâbe’yi yıkarak, onu Hz. İbrahim (as)’ın inşa ettiği temeller üzerine bina etmek istiyordu. Çünkü peygamberlikten önce Kâbe, şiddetli yağmurların oluşturduğu sellerden dolayı yıkılmış ve tekrar bina edilmiştir. Ancak inşa esnasında malzemeler yetersiz kaldığı için, bugün Hicr denilen bölge dışarıda bırakılmıştır. Resulullah (sav), bu bölgeyi de Kâbe’ye katıp onda iki de kapı açmak için Kâbe’yi yıkıp yeniden inşa etmek istemiş ancak buna teşebbüs etmemiştir. Bunu Hz. Aişe (ra)’ye şöyle ifade etmiştir:
“Şayet kavmin şirkten yeni çıkmış olmasaydı Kâbe’yi yıkar ve ona giriş ve çıkış için doğu ve batı tarafında zemine bitişik iki kapı yapardım. Ayrıca Hicr’den altı zira bölümü de ona eklerdim. Çünkü Kureyş onu inşa ederken bu bölümü dışarıda bırakmışlardı.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Malumdur ki Mekkelilerin Müslüman olması, Resulullah (Sav)’ın vefatından iki yıl önce Mekke’nin fethi (Hicri 8) ile gerçekleşmiştir. Bir kısmının imanı da ilk etapta sağlam değildi. Böyle bir durumda Kâbe’nin apar topar yıkılması birçok menfi propagandaya sebep olabilirdi. Resulullah (Sav) böyle bir propagandaya yol vermemek için, istediği halde Kâbe’yi Hz. İbrahim’in (as) temelleri üzerine bina etmekten vazgeçmiştir.
Resulullah (sav)’in hayatından konu ile ilgili başka örnekler de bulmak mümkündür. Ama bu iki örneğin de yeterli derecede gösterdiği gibi Resulullah (sav) kamuoyu algısını dikkate alarak kimi davranışlardan kaçınmıştır. Dolayısıyla ilk sorunun cevabı için bazı durumlarda kamuoyunun göz önünde bulundurulması gerektiğini söyleyebiliriz.
İkinci sorunun cevabı için şöyle bir ayrıma gidebiliriz: Dinin gerçekleştirmek istediği asli amaçları vardır. Bunların gerçekleştirilmesi konusunda “hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan” gerekenlerin yapılması Müslümanların görevidir. Fakat asli olmayan konularda veya araç konumunda bulunup amaca başka meşru bir araçla ulaşılabildiği takdirde kamuoyu algısını göz önünde bulundurmak, yukarıdaki örneklerden anlaşıldığı kadarıyla sünnete muvafık olandır.
Nitekim Kâbe’nin yeniden inşası asli bir mesele değildir. Ve bu haliyle de kıble olma fonksiyonunu ifa edebilmektedir.
Münafıklarla da farklı yollarla mücadele edilmiş ve sonuçta tehlike olmaktan çıkarılmışlardır.
Sonuç olarak günümüzde de Müslümanlar, mümeyyiz bir bakışla, kamuoyu algısını dikkate almaları gereken yerlerle kınayıcının kınamasından korkmamaları gereken yerleri birbirinden ayırmalı ve her tavrı uygun yerde göstermelidirler.