Allah'ın adıyla
İnsan varedileliden bu yana, bir hak ve batıl mücadelesi süregelmiştir. Bu mücadele ve çekişmenin her zaman iki tarafı olmuştur. İman ve küfür, Hizbullah ve Hizbuşşeytan, Adalet ve zulüm... Adları, namları ne olursa olsun, karşı karşıya olan iki cephedir. Hep öyle ola gelmiştir.
Hz. Adem ve lanetlenmiş iblis, Hz. Habil ve kardeş katili Kabil, Hz. İbrahim ve Nemrut, Hz. Musa ve Firavun, Hz. Muhammed ve Ebu Cehil...
İçinde bulunduğumuz asra geldiğimizde ise, her coğrafyada bir Firavun türedi adeta. Ümmetin parçalanmışlığından faydalanan, mazlumların bedenine dadanan; dine ve ahlaka savaş açan, idam sehpalarında bizi sallandıran...
En son Firavunlardan Sisi'dir şimdilerde sözkonusu olan. Rabia katliamının başmimarı, Mısır kassabıdır. Hem de apoletlisinden, üniformalısından, batı icazetlisinden, arap diktatörlerinden desteklisinden. Kana doymamış, asmaya iştahlı, Müslümanları sindirmeye ve imha etmeye ayarlanmış yeni yetme bir firavun.
Mısır'ın meşru cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi'ye darbe yapması, milletin iradesini ayaklar altına alması, büyük katliamlara imza atması yetmedi, bir idam furyasına başlamak üzeredir.
Hak, hukuk ve adaletin esamesi okunmuyor. Hâkimler batılın yardakçıları konumunda, darbecilerin eşiğinde kapacağı bir kemik uğruna zulme imza atmaktan imtina etmiyorlar.
Bu cesareti nerden mi alıyor/lar? Tabiki ümmetin ölüm sessizliğinden almaktadırlar bu cesareti. Bazen ölmek en kolayı oluyor. Çünkü ümmetin bu halini düşününce insan perişan oluyor. Müslümanların azlığından mı değil parça parça olduklarından, ihtilaf canavarının ağzında olduklarından perişandır.
Ümmetin efradı olarak bizler, ihtilafları bırakıp ittifak noktalarını öncelemediğimiz müddetçe bu halimiz düşmanlarımıza cesaret vermeye devam edecektir.
Ümmet, en büyük yarasının ihtilaf olduğunu görmedikçe; ümmet kalesinden açılan ihtilaf gediklerini kapatmadıkça bu perişanlık devam edecektir. Mezhep taasubu, cemaat taasubu, ideolojik ve siyasi saplantılardan azad olmadıkça, talihsiz gidişat sürecektir. Evet, ümmetin fertleri ümmetin kardeşliği ve vahdetini öncelemelidir. Kardeşliğe ve vahdete halel getirecek tüm adımlardan, söylemlerden ve eylemlerden uzak durmalıdırlar. Ümmeti tefrika belasıyla başbaşa bırakan zihinlerdeki sunî ideolojik kodlardan kendilerini halas etmelidirler. Önyargıyla, suizanla, bilgisizlikle, düşmanlıkla, hasedle, tahammülsüzlükle değil; bilgiyle, hüsnüzanla, dostlukla, gıbtayla ve hoşgörüyle birbirine açılmalıdırlar.
Ümmetin vahdeti ve kardeşliği için bedel ödemeye hazır olmalıdırlar. İnsan ders almaz mı hiç?
Sisi'nin hâkimleri bile batıl adına olsa da, darbe adına, laiklik adına, milliyetçilik adına, diktatörlük adına dünya bir yana ahiretlerini bile mahveden kararların altına kalıplarını basıyorlarken; bedel ödemekten kaçınmıyorlarken, tüm mesaileriyle darbe yönetimi için koşturuyorlarken; hak namına, Müslümanların vahdeti ve kardeşliği uğruna, mazlumlar adına bedel ödemekten kaçmak akıl kârı mı?
Hem bozmak, yıkmak, imha etmek o kadar kolay; yapmak, devam ettirmek ve inşa etmek zorken dava bedelsiz olur mu?
Orda, burda, şurda firavunlar türüyorken; öyle inanıyorum ki bunun nedeni Mursilerin görevlerini yapmamış veya eksik yapmış olmalarından değildir. Belki de toplumu meydana getiren bireylerden kaynaklanmaktadır. Çünkü onlar selefleri olan El-Benna, Kutup gibi, boyun eğmeden izzetlice direniyorlar. Halef olmanın hakkını veriyorlar. Kararları yerinde, ahiretleri için dünyalarını gözden çıkarmışlar. Pekii biz ne haldeyiz. Ona bakmalıyız. Vallahi eğer, dünya yerine ahiretimiz tehlikedeyse, acınacak durumda olan, ağlanacak durumda olan onlar değil, biziz. Ümmetin vahdeti ve kardeşliğini dinamitlediğimiz müddetçe de ahirette halas olanlardan olacağımızı hiç zan etmiyorum. Öyleyse, kardeşliğe ve vahdete her zamandan daha çok olduğumuz bu günlerde, Yusufların zindanlardan kurtulup tekrar Mısır azizi olmaları için bireysel-toplumsal kimin üzerine ne düşüyorsa, kimin gücü neye yetiyorsa onu esirgememelidir. Velev ki kimi için, sadece taraf belirleme olsa da, velev ki kiminden sadece dua etmek geliyorsa da...
Söz buraya gelmişken, kalbimin derinliğinden gelen şu temenniye buyrun “amin” deyin. Keşke olsaydı, birbirlerine düşenlerin tümü başıma üşüşseydi de ihtilaflarını unutsaydı. Bu canı bir nefeste kurban ederdim ümmetin vahdetine.
Rabbim Yusuf-i Medreselerdeki Mısır'ın azizlerine de Kürdistan'ın ve Türkiye'nin yiğit bahadırlarına da hayırlı bir kapı açsın, inşaallah. Allah'a emanetsiniz.