Türkiye’nin savaş alanına çevrildiği, her etkinlikten sonra mutlaka caddelerin sokakların birbirine katıldığı, iş yerlerinin yağmalandığı, taşların ve sandalyelerin havada uçuştuğu, stadyumların ateşe verildiği, araçların kundaklandığı bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Bu görüntüler sanki bu ülkenin olmazsa olmazı, bu huzursuzluk insanımızın hep böyle sürüp gidecek olan kaderi ve çilesi gibi.
Fakat bir dakika! O kadar da karamsar olmayın, galiba bütün bunların suçlusu bulundu.
Evet, suçlu bulunmuştur; Peygamber Sevdalıları!
Bütün bu huzursuzlukların kaynağının Mustazaf-Der olduğu tesbit edilmiştir ve şubeleriyle birlikte kapatılmıştır.
Meğer ülkeyi savaş alanına çevirenler bunlarmış, Gaziantep’teki Güllü Çevik’miş, hem de kızı için yapmış bunu. Bu Peygamber Sevdalıları her zaman yapıyorlar bunu, daha önce de Bursa’da ve birçok yerde kızları için babaları yapmıştı da derhal gözaltına alınmışlardı
Evet, suçlular bulunmuştur; Peygamber Sevdalıları. Doğruhaber Gazetesi yazarları ve sivil toplum kuruluşu yöneticilerinden on dört kişi için toplam 132 yıl hapis cezası istenmektedir. Anlaşılan Elazığ’da yedikleri 157 yıllık hapis cezası bunları hizaya getirmemiş.
Evet, suçlu bulunmuştur ve dört bir yandan üzerlerine gidilmektedir, sıkı bir şekilde takip edilmekte ve düzenleyecekleri etkinlikler engellenmektedir.
Beyler, lütfen kendinize gelin. Peygamber Sevdalıları bu ülkede koskoca bir nehirdir!
Bugüne kadar bu ülkede hiçbir dernek, hiçbir sivil toplum kuruluşu Peygamber Sevdalıları gibi halkla iç içe olamamış, halk tarafından bu şekilde bağrına basılmamıştır.
Sadece Kutlu Doğum etkinlikleriyle değil, Kur’an-ı Kerim ve Meal merkezli çalışmalarıyla, fakirlere yönelik yardım faaliyetleriyle, toplumdaki yozlaşmanın önüne set çeken faaliyetleriyle, toplumdaki gerginlikleri giderme ve arabuluculuk çalışmalarıyla halkımızın gönlünde taht kurmuştur.
Büyüdükçe büyüyen bir nehre dönüşmüştür Peygamber Sevdalıları. Yamaçlardan akan irili ufaklı suları, yakınındaki dereleri ve çayları kendisinde toplayarak akışını sürdürmeye devam etmektedir.
Ve bu muhteşem akışı hiç kimse, evet hiç kimse durduramayacaktır. Bu mesele, Allah Teâlâ’nın nurunu tamamlama meselesidir.
Çamurda oynayan çocuklar gibisiniz beyler! Ellerindeki plastik oyuncak küreklerle koskoca nehrin önüne set çekmeye çalışan çocuklar gibi gülünç bir durumdasınız!
Herkes şunu iyi bilmelidir ki, yapılan bütün bu baskılar, zulümler ve engellemeler nehrin hem gövdesini büyütecek, hem çapını büyütecek ve hem de hızını artırdıkça artıracaktır. Akacak akacak ve yatağını bulacaktır, yani kendi yatağını kendisi oluşturacaktır.
Bu nehrin havzasını kalemleriyle kısıtlamaya çalışanlar göreceklerdir ki, bu ancak kâğıt üzerinde olabiliyor.
Bu muhteşem nehri kendi hayallerinde dar bir coğrafyaya hapsedenler en kısa zamanda bunun böyle olmadığını göreceklerdir.
Şunu iyi biliniz ki, ırmaklar hiçbir sınır tanımazlar. İşte Fırat, işte Dicle, işte Asi nehri, ne Habur sınır kapısını tanıyorlar, ne Cilvegözü’nü. İşte Tuna nehri, kaç ülkenin sınırlarını tepeleye tepeleye Karadeniz’e gelmekte.
Yani demek istediğimiz odur ki, dernek kurmanın çok zor bir iş olduğunu zannedenler,
Veya Peygamber Sevdalılarının derneklere mahkûm olduğunu zannedenler, hep böyle dernekçilik oynayıp duracağını zannedenler en kısa zamanda yanıldıklarını anlayacaklardır.
Hangi çapta bir çalışma gerekiyorsa mutlaka onu yapacaktır Peygamber Sevdalıları.
“Bizim uğrumuzda mücahede edenler var ya, biz onlara elbette yollarımızı açacağız, Allah müminlerle beraberdir.”(29/69)
Şairin diliyle nehrin kendisine de bir çift sözümüz olsun:
Bana kefendir yatak, Sana tabuttur havuz
Sen kıvrıl ben gideyim, Son Peygamber kılavuz…
Doğruhaber Gazetesi