“Hoş geldin ya Şehr−i Ramazan.
Ey nur topu tatlı bebek!... Ey umumi hayrı müjdeleyen, Kur’an’ın nuruyla aydınlatan, Cennet kokularının en güzeli olan Ramazan…
Sen!.. Çorak ve kurak bir çöle benzeyen yıl içinde, sanki bir istirahat yaylasısın. Kılınan namaz, tutulan oruçlarla sen ruhların huzuruna kavuştuğu bir aysın.”[1]
Semanın kapılarının açılıp cehennem kapılarının kilitlenerek şeytanların zincire vurulduğu büyük ve bereketli bir ay kapımıza gelip dayanmış. Öyle bir ay ki bin geceden daha hayırlı bir gece olan Kadir Gecesi bu ayda. Öyle bir ay ki Resul−i Ekrem’in; “Ramazan ayı size bir bereket ayı olarak gelmiştir. Allah Teala bu ayda rahmetiyle sizi kuşatır, bu ayda rahmet indirir, hataları siler, duaları kabul eder. Allah Teala bu ayda hayır hususundaki yarışlarınıza bakar ve meleklerine karşı sizinle iftihar eder. Allah’a karşı hayır ortaya koyunuz. Çünkü bedbaht kişi, bu ayda Allah’ın rahmetinden mahrum olan kişidir”[2] şeklindeki methine mazhar olmuştur.
Safi bir kalb, temiz bir ruh, istikamet üzere bir düşünceyle ellerimizi açıp mağfiret dileyerek, dargınlıklardan, küskünlüklerden, kinden, nefretten, su−i zandan, hırs ve adavetten nedamet duyarak adım atıyoruz, üstün özelliklerle vasfedilen bu mübarek aya.
Ardından sevab sevab adımlıyoruz teravih ve vakit namazları için caminin yolunu. Mü’minlerle aynı safta, aynı duygu ve anlayışla yöneliyoruz kıyam makamında Rabbimizin huzuruna. Alnımız secdede parça parça günah döküyoruz. Âcizane amel sunuyoruz Rabb−ı Rahimimize. Salâvat üstüne salâvat getiriyoruz Kâinatın Efendisine, mahlûkatın en şereflisine. Mescit nurlu, cami nurlu, mü’min alınlar nurlu, imanlı kalpler nurlu ve hep beraber selam ve tesbihlerle inletiyoruz camiyi. Derken bir muhabbet iklimi oluşturuyoruz tanıdık ve tanımadık Müslüman kardeşlerimizle. Hürmet, saygı ve sevgi teneffüs ediyoruz alınan her nefeste. Allah (cc)’tan, Resulullah (sav)’tan, ashab−ı güzinden, âlim ve salih zatlardan bahsediyoruz etrafımıza.
Vakit gece. Teheccüddeyiz. Sükûtun hükümferma olduğu ıssız karanlıkta Rabbimizle baş başayız. “Her kim Ramazan gecelerinde, Allah’a inanarak ve ecrini Allah’tan bekleyerek ibadet için kalkarsa, daha önceki günahları affolunur”[3] tavsiyesini uygulamadayız. Kıyam, rükû, secde… Ve ardından ellerimiz açık, kalplerimiz latif, ruhlarımız mutmain, ihlâslı. Dilimizde O (sav)’nun Ramazan gecelerinde söylediği mübarek sözleri: “Allah’ım, hamd sanadır. Göklerin, yerin ve içindekilerin hâkimiyeti senindir. Hamd sanadır. Sen göklerin, yerin ve içindekilerin nurlandırıcısısın. Hamd sanadır. Sen göklerin ve yerin hâkimisin ve hamd sanadır. Sen gerçeksin, va’din de gerçektir. Peygamberler gerçektir. Muhammed (sav) gerçektir. Kıyamet gerçektir. Allah’ım sana teslim oldum. Sana inandım ve sana dayandım. Sana yöneldim. Senin için savaştım, senin hükmünü hakem yaptım, geçmişte ve gelecekte, gizli−açık işlediğimi bağışla. Sen öne geçirensin, sen geri bırakansın. Senden başka ilah yoktur. Allah’tan başka ne kuvvet var, ne de engel vardır.”[4] Ardından beddualarımız İslam düşmanlarına, dualarımız Müslümanlara gider.
Kurulan sofranın başında sahurdayız. Hz. Peygamber’in (sav) “Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır”[5] buyruğuyla bereketleniyoruz. Ruhen ve bedenen artık hazır kıtayız Ramazan’a. Hazıroldayız oruca, halis niyetimizle “Niyet ettim bu seneki Ramazan’ın farzını eda ederek Allah rızası için yarın oruç tutmaya.”[6]
Hoş geldin ey on bir ayın sultanı!
Ey alnımızı okşayan sabah yeli… Ey günah ve kusurlarla kirlenmiş ruhlara bahar yağmuru...
Sen!.. Gaflet deryasında gark olunmuş bir zamanda, kalpleri nurlandıran bir şuasın. Yapılan zikir, edilen dualarla gönüllere saadet bahşeden mübarek aysın…
Şimdi de oruç emrini ifadayız manen ve madden. Sevabı cennet olan sabrı yudumlamaktayken Allah’ın kullarını gözetmekteyiz. Fakirlere karşı merhametli ve şefkatli olmayı öğrenmekteyiz. Açlığın acısını tadınca, aç olanları hatırlamaktayız. Kendimize gelmekteyiz. Gönlümüzden pişmanlık gözyaşıyla “Bağışla ya Rabb!” geçmektedir. Kavga meydanında nefisle cihaddayız. Dünyalıklar ile günahlarından, şehvet ve nefsanî arzuların isteklerinden, şeytanın vesveseleri ve insanların sıkıntılarından kurtulmanın mücadelesindeyiz. Tahammül azığımız, sabır katığımızdır artık. İradenin güçlendiği, gayretin bilendiği, zihnin berraklaştığı, isabetli düşüncelerin oluştuğu bir atmosferi solurken kardeşlik bağlarını, yardımlaşma ve sosyal dayanışma bağlarını geliştirmekteyiz. Fakirlerin, hastaların, açlık çekenlerin, derdi olanların, sıkıntısı bulunanların ortağıyız. Yardımlarına koşanıyız.
Hatim için selim bir kalple Kur’an’ın başındayız. Bağlılığımızı bildirerek hayat düsturumuzu okumaktayız, öğrenmekteyiz. Anlamaya çalışmaktayız. Yolumuz zengin, fakir, ağa, çoban, zalim, mazlum, kâfir, mü’min, mutlu, mutsuz hepimizin uğrak yeri, kaçınılmaz mekânı mezara çıkmaktadır. “Her nefis ölümü tadacaktır.”[7] Ölüm hakikati hücrelerimize işlerken şehitlerimizin, ölülerimizin ruhlarına birer Fatiha ve Yasin−i Şerif hediye etmekteyiz. Hey dünya! Ne de zehirli ve hilekârsın! Bakın zengin, şöhret sahibi, önünde el pençe durulan beyefendimizle (!) zavallı, fukara vatandaşımız aynı hizada, üzeri toprakla örtülü mezarda. Ya Rabb! Ne büyüksün, nelere kadirsin, ikisinin de akıbeti bir avuç toprak, başka yok. Mezarın içi mi? Orasını Allah bilir. Ama şu da aklımızdan geçmiyor değil hani. “Artık kim zerre kadar bir hayır yapıyorsa, onu görecek! Kim de zerre kadar bir şer işliyorsa, onu görecek!”[8] Ölümün soğuk ama gerçek yüzünü ruhumuzun derinliklerinde hissederken ibret alıp dönme nimetini bahşeden Allah’a hamd etmeyi anlamanın mutluluğunu yaşamaktayız. Dirileri ziyaret de programımızın bir parçası. Akraba, dost, hasta, komşu, mağdur ziyaretlerini yapıp gönüllerini hoş ederek dertlerine ve de mutluluklarına ortak olmanın süruruna gark olmaktayız.
Şimdi de günün yorgunluğundan sonra kardeşlerin davetine icabetteyiz. Kimimiz topluluklarla, kimimiz birkaç kişiyle, bazılarımız enva−ı çeşit yemeklerin bulunduğu, bazılarımız da mütevazı iftar sofralarındayız. Sofra fakir, gönül zengin, niyet halis, kalp cömert… Duygulanıyoruz. İçimiz buruk değil, bilakis mutluluk sevinciyle şenlenmekte. Resulullah (sav)’ın bir buyruğunu daha yerine getirmenin zevkinde. İşte buyruk. “Ramazan ayı Allah’ın kullarını gözetleme ayıdır. Mü’minin rızkının arttırıldığı aydır. Bu ayda her kim, bir oruçluya iftar verirse günahları mağfiret olur, kendisi de cehennem ateşinden azad olur. Oruçlu bir kişinin sevabından hiçbir şey eksilmediği halde onun tuttuğu orucun sevabı kadar sevabı kendisine yazılır.”
Sahabeler dediler ki: ‘Ya Resulallah! Bizim her birimiz oruçluya iftar yemeği verecek güçte değildir.’ Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Allah sevabı bir hurma ile yahut bir yudum su yahut bir miktar süt ile iftar verenlere de verecektir.”[9] Biz sevinmeyelim de kim sevinsin?’
Artık bin aydan daha hayırlı gecenin peşindeyiz. Turnayı gözünden vurmak için bir avcı hassasiyetiyle iz sürmekteyiz. Özellikle son on geceyi daha bir idrak etmekteyiz. Namazlarımızı, dualarımızı, Kur’an tilavetimizi ve sair ibadetlerimizi artırmakta, sevabına nail olmak için çaba sarf etmekteyiz. Çünkü bu öyle bir ay ki övücüsü Rabbu’l âlemindir.
“Şüphesiz biz onu (Kur’an’ı) kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğu sana bildiren nedir? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede her türlü emirden dolayı Rabbinin izniyle melekler ve Cebrail yere iner. O gece selamettir, esenliktir. Fecrin doğuşuna kadar devam eder.”[10]
Bir de bakmışız ki, merhabalar merhabaları kovalarken, elvedalar elvedaları takip etmiş. Ve “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından azad olma”[11] ayının sonuna gelmişiz. Yaptıklarımıza sevinip yapmadıklarımıza üzülmenin muhasebesinde eksiklikleri telafini peşindeyiz.
Hoş geldin! Safa gidersin ey Şehr−i Razaman. Uğurlar ola.
Bayram mı? Zalimlerin inadına
Mübarek olsun muvahhidlerin bayramı
Mübarek olsun mazlumların bayramı
Mübarek olsun yetim ve öksüzlerin bayramı
Mübarek olsun boynu bükük anne ve bacıların bayramı
Mübarek olsun zalimlere karşı direnen kahramanların bayramı
Mübarek olsun tüm mü’min ve Müslümanların bayramı
Mübarek olsun…
İnzar Dergisi
[1] Risaleler, Hasan El−Benna, 2. cilt
[2] İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Prof. Vehbe Zuhayli
[3] a.g.e.
[4] Buhari
[5] Buhari
[6] Ameli şevu roj (Dua ve zikirler), Ahmet Hilmi
[7] Al−i İmran: 185
[8] Zilzal: 7−8
[9] İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Prof. Vehbe Zuhayli
[10] Kadir Suresi: 1−5
[11] İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Prof. Vehbe Zuhayli