Bir saldırının anatomisi

Şam’daki gazeteci arkadaşımız Mehmet Serim, İsrail’in Suriye’ye yönelik son saldırısını neden-sonuç ilişkileri ve muhtemel senaryoları ile analiz etti.

Şam’daki gazeteci arkadaşımız Mehmet Serim, İsrail’in Suriye’ye yönelik son saldırısını neden-sonuç ilişkileri ve muhtemel senaryoları ile analiz etti.

Önce basında yer aldığı şekli ile olayı hatırlayalım: 29 Ocak Salı günü ajanslar, “İsrail jetlerinin Suriye-Lübnan sınırında bir Suriye konvoyunu vurduğu” haberlerini geçti.

Haberlere göre, İsrail jetleri Lübnan hava sahasını ihlal ederek Lübnan-Suriye sınırında “Hizbullah’a füze taşıyan” Suriye askeri konvoyunu vurdu. Kimi kaynaklar konvoyun Lübnan içinde, kimisi de Suriye içinde vurulduğunu öne sürdü.

Bir gün sonra öğle saatlerinde ise “İsrail jetlerinin başkent Şam’daki Cimraya Bilimsel Araştırmalar Merkezi’ni vurduğu” haberleri yayıldı.

Saldırı ile ilgili ilk resmi açıklama Suriye Genelkurmay Başkanlığı tarafından akşam saatlerinde yapıldı.[1]

Açıklamaya göre, “Çarşamba günü sabah erken saatlerde İsrail uçakları Suriye hava sahasını ihlal etmiş, Suriye-Lübnan sınırındaki Cebel eş-Şeyh (Şeyh Dağları) tarafından ve alçak irtifada uçarak ‘radarlara yakalanmadan’ araştırma merkezini bombalamış ve geri dönmüştü.”

Açıklamada, “İsrail’e gereken cevap derhal verilecektir” türünden ifadeler yerine, “saldırının İsrail’in zaman zaman gösterdiği düşmanlığın yeni bir örneği olduğu” ifadeleri ile yetinildi. Yine, İsrail’in bu saldırısının “Araplığa ve müslümanlara yönelik olduğu, vurulan merkezin (Filistin) direnişin(in) gücünü arttırmak için çalışmaların yapıldığı bir merkez olduğu” belirtildi. Aynı açıklamada, “İsrail içerideki işbirlikçileri vasıtası ile daha önce defalarca aynı merkeze yönelik saldırılarda bulundu ancak başaramayınca gelip kendisi vurdu” deniliyordu.

Saldırının “boyutu ve anlamları” karşısında “zayıf gibi görünen” açıklamada “Türkiye ve Katar’ın İsrail ile aynı kampta” zikredilmesi daha da dikkat çekici.

Çünkü neredeyse isyan sürecinin  başından itibaren Türkiye’nin dahil olduğu iddia edilen olaylara ilişkin resmi açıklamalarda “Türkiye” değil “Erdoğan hükümeti” ifadesi kullanılırdı. İlk kez bir resmi açıklamada Türkiye ifadesinin kullanılması üstelik İsrail ile aynı kampta gösterilmesi Suriye’nin saldırı veya sonrasında olacak gelişmelerle ilgili bir hazırlığı olarak algılanabilir mi, bunu ileride göreceğiz.

Suriye’nin diplomatik karakteristiği

Suriye Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasının saldırıdan yaklaşık 15 saat sonra yapılmış olmasının yanı sıra dikkat çeken bir başka boyutu var: Üslup...

Suriye yönetimi açıklamada kendi halkına da bir propaganda aracı olarak kullanabileceği bu saldırı sonrası “saldıracağız, gereken cevabı vereceğiz” türünden cümleler kullanılmadı. Suriye yönetimi sokağa bile mesaj vermeyen ve daha çok “geçiştirme” niteliğinde olan bu açıklamayla herkesi şaşırttı.

“Bu üslubun altında yatan sebep ne olabilir?” sorusu gündeme geldi.

“Suriye’nin İsrail ile işbirliği yaptığına” dair yorumlarla birlikte Suriye’nin “Kendi halkını bombalarken Siyonist İsrail’e karşılık vermemesi” eleştirileri dile getirildi.

Cevap Suriye’nin diplomatik geleneğinde yatıyor olabilir mi?

Suriye’yi bilenler devletin ve yönetimin “ketumluğunu” bilir. İsyan sürecini örnek olarak alabileceğimiz bu diplomasi tarzının birçok örneğine şahit olundu.

Suriye’nin olayların en başından bu yana çok sayıda yabancı ajanı/askeri/pilotu/silahlı militanı yakaladığı sır değil. Ancak bunlarla ilgili bugüne kadar resmi açıklama hiç yapılmadı. Oysa birçok ülkenin ortak olduğu bir komplo ile karşı karşıya bulunduğunu öne süren Suriye yönetiminin bu kişilerin yakalandığını açıklaması/ispat etmesi (klasik anlayışa göre) Suriye’ye büyük avantaj getirebilirdi. Hatta kimilerine göre bu (açıklamalar) kendi halkını ikna için bile gerekliydi.

Ancak yönetim, bu gelişmelerle ilgili gizli görüşmeler ve pazarlıklar yapmayı tercih etti.

Suriye yönetimi bir yandan itham ettiği ülkelerle köprüleri tam olarak atmamak için diğer yandan, bu kişilerin elinde olduğunu ilan ettiğinde uluslararası hukuk açısından sorunlarla karşılaşabileceğini hesap ettiği için sessiz kalmayı sürdürdü. Ancak Arap ve dünya basınına sızdırılan haberler yürütülen pazarlıklar veya gelişmelere ilişkin ipuçları barındırıyor.

İkincisi Suriye’nin son derece soğukkanlı ve derinlemesine inceleme yaptıktan sonra cevap verme ve “mücadele sürerken” eline geçen kozları problemlerini çözmek için kullanma geleneği.

Nitekim İsrail’in saldırısından sonra Suriye’nin elindeki bu kozu (İsrail’e cevap verme/saldırı) siyasi çözüm için kullanabileceği konuşuluyor. Bu noktaya, önümüzdeki süreç için olasılıklar konusunda değineceğiz.

Bir başka nokta ise Suriye’nin kendisine yönelik olası girişim veya gelişmeyi önceden tespit edilse bile bekleyip koz elde etme taktiği...

Nitekim, “radarlar İsrail uçaklarını görmedi” iddiası doğruysa bile Akdeniz’de bulunan Rus gemilerinin uçakları görmemiş olması imkansız gibi. Ancak burada da “Suriye’nin Rusya ile istişare halinde sessiz kalmış olabileceği” iddiaları da var.

Olası senaryolar

İsrail’in Suriye’ye saldırdığı haberleri iki şekilde yer aldı basında:

1 – İsrail-Suriye-Lübnan sınırında bir konvoyu vurdu. (Haber Suriye tarafından yalanlandı)

2 – İsrail, Suriye’deki bir araştırma kompleksini vurdu. (Haber Suriye tarafından doğrulandı)

iki farklı saldırı mı var? Gerçekten vurulan yer neresi?

İkisi de!

Peki hem konvoyu hem kompleksi tek saldırı ile nasıl vurabildi İsrail uçakları?

Dünya basınının (muhtemelen) atladığı bir ayrıntı vardı. İsrail, merkeze yaptığı saldırıda ana bina, 1-2 yan bina ve kompleksin garajını hedef almıştı.

Şam’da konuşulanlara göre, “İsrail aynı anda merkezin garajında ya da hemen yanı başında bulunan konvoyu da vurmuştu.” Muhtemelen asıl hedef bu konvoydu.

İsrail uçaklarının “hatırı sayılır bir süre” Suriye semalarında kaldığı konuşuluyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na (kuş uçuşu) 5-6 km uzaklıktaki bir merkezi vurup sarayı vurmamasına dikkat çekiliyor.

Merkezde ve konvoyda ne vardı?

Saldırıya gerekçe olarak gösterilen kimyasal silahlar ile ilgili bir çalışmanın yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. Ancak kimyasalların olduğu bir yerin uçaklarla bombalanması nasıl bir askeri stratejinin ürünü olabilir ki? Diğer taraftan Suriye yönetiminin yaklaşık 1,5 yıl önce tüm kimyasal silahların ülke içinde güvenli yerlere taşıdığı da biliniyor.

Peki kimyasallar burada değilse İsrail neyi vurdu?

Vurulan bilimsel araştırmalar merkezi askeri bir Ar-Ge merkezi. Suriye’nin tüm askeri teknoloji araştırmalarının birikimi burada. Bu merkezde ileri teknoloji silahlar (nano-teknoloji) ile ilgili araştırmalar yapıldığı dile getiriliyor.

Esas hedef olduğu söylenen konvoya gelince; Bu konvoyun Hizbullah’a “bir şeyler” götürdüğü kanısı güçlü. Ancak bu şeylerin söylendiği gibi füze değil, İsrail savunma sistemlerine karşı kullanılacak bazı cihazlar olduğu belirtiliyor.

Eğer bu iddia doğru ise, Suriye İsrail’in saldırı hazırlığına karşı bu cihazları göndermek istemiş olabilir. Suriye’nin İsrail’in bir saldırı hazırlığında olduğunu 1 ay önceden bildiği iddiası Suriye basınında yer almıştı.

Bu saldırıdan önce Şam’da dillendirilen ancak gözlerden kaçan iki iddia daha söz konusu:

Birincisi: “Şam kırsalındaki Dareyya’da Suriye ordusunun sonuna yaklaştığı ancak bir binaya hiç dokunmadığı... Bu binanın Dareyya’da toplanan binlerce militanın saldırılanının yönetim merkezi olduğu ve içinde bulunan silahlı muhaliflerin önemli isimlerinin sağ ele geçirilmeye çalışıldığı” öne sürüldü.

Daha da çarpıcı olan “bu binada İsraillilerin de bulunduğu” iddiasıydı. Nitekim “geçtiğimiz hafta içinde Dareyya’da bazı İsrailli subayların yakalandığı haberi yayıldı. Yönetime yakın bazı internet sitelerinde yakalandığı iddia edilen İsrailli subayların isimleri yayınlandı. İsimler gerçek midir bilinmez, ancak İsraillilerle ilgili iddialar bu haberlerden çok önce biliniyordu.

İkinci iddia ise, “Kimyasal silahların ellerine geçmesinden duyduğu endişeyi dile getiren İsrail’in silahlı muhaliflere silah dahil yaptığı yardıma” ilişkin...

14 Ocak’ta sızdırılan bir habere göre, Suriye ordusu İsrail yapımı silah ve gelişmiş teknoloji ürünü malzeme dolusu bir depoyu ele geçirmişti. (Biraz daha geriye gidecek olursak aynı şekilde onlarca kez İsrail yapımı silahların yakalandığı haberler Suriye basınında yer aldı.)

Bu iddia sahiplerine göre, “bu askeri malzemelerin inceleneceği ve ‘sırlarının ortaya çıkartılacağı’ adres Şam yakınlarındaki Cimraya’da bulunan bilimsel araştırmalar merkezi.” Nitekim, saldırının amaçlarından birinin ele geçirilen yüksek teknolojik malzeme ya da askerlerin, sırları ile birlikte imha edilmesi olduğu da konuşuluyor. (Yakalanan İsrailli asker ve uzmanların bu merkezde tutulduğu öne sürülüyor ancak zayıf bir ihtimal gibi görünüyor.)

Her seferinde aynı masal

Kimyasal / kitle imha silahları / cehennem topları vs gibi propagandalar başarılı bulunmuş olmalı ki her seferinde “geçerli müdahale sebepleri olarak” insanları inandırmayı başarıyor.

Bu kez de öyle oldu. Suriye’de iktidarı değiştirme çabası içinde askeri müdahale için tüm arayışlarına rağmen gerekçe bulamayan Batılı liderler – dünya basını aracılığıyla piyasaya sürdüğü ortak prodüksiyonla Suriye’nin kimyasal silah tehdidini “ortaya çıkardı” ve buna müdahale edilmesi gerektiği öne sürüldü.

Suriye’nin elinde kimyasal silah olduğu sır değil. İsrail’in saldırıdan önce Demir Kubbe savunma sistemini Suriye tarafına çevirdiğini ve bunun savunma değil saldırı sonrası olası karşı saldığı için olduğunu belirtmiştik.

Kimyasal tehlikesi gerçekten var mı? Evet, var!! Batı ne zaman Suriye’deki isyan sürecinde bir tehlikeden bahsetse, “olası tehlikenin” gerçekleştiğini gördük. Ancak büyük bir tesadüf müdür bilinmez, Batı’nın dikkat çektiği bütün tehlikeleri aynı Batı’nın (ve Suudi Arabistan ve Katar’ın) koordinasyonu ile Suriye’ye gönderilen militanlar ve içerdeki uzantıları gerçekleştirdi.

Kimyasal konusunda da durum çok farklı değil. Kimyasal meselesi gündeme getirildiğinde bazı grupların kimyasal kullanacağı ve suçu Suriye yönetimine atacağı iddiaları gündeme geldi. Suriye basını başka ülkelerden kimyasal malzemelerin Suriye’ye taşındığını belgeledi. En son, ortaya çıkan bir İngiliz güvenlik şirketinin yazışmalarında ise, durum daha net biçimde görüldü.[2]

Ancak yönetim çok önceden tedbirini almıştı ve kimyasal silahlar “yerini çok az kişinin bildiği” merkezlere taşınmıştı.

Rusya da “Suriye’nin hamisi ve uluslararası alanda sözcüsü olarak dünyaya kimyasal silah kullanılmayacağına ilişkin garanti vermişti” zaten.

Buraya kadar anlattıklarımız İsrail’in aslında Suriye’ye saldırmak için gerekçelerinin geçerli olup olmadığını sorgulamayı kolaylaştırıyor.

Saldırı “geliyorum” dedi

Dünya basınında yer alan onlarca açıklama/iddia/uyarı sonrasında İsrail’in (o tarihte) Savunma Bakanı Ehud Barak 22 Temmuz 2012 tarihinde İsrail’in “endişelerini dile getirerek” orduya “saldırı dahil her konuda hazırlıklı olma” emrini verdiğini açıklamıştı.

Bir gün sonra ise İsrail Başbakanı Netanyahu, “Şam yönetiminin yıkılması durumunda kimyasal silahların Hizbullah’ın eline geçebileceği” iddiasında bulundu.

Zaman zaman başka konuların önce çıkması ile gündemin geri sıralarına düşen; ama aslında Batı açısından önemini yitirmeyen kimyasal silahlar konusu, 7 Ocak 2013’te Netanyahu tarafından yine gündeme getirildi.

Asıl saldırı sinyali ise, Başbakan Yardımcısı Sylvan Şalom’un 27 Ocak’taki konuşması oldu. Şalom, “Suriye’ye saldırmak için plan hazırladıklarını” açıkça söylemekten çekinmedi.[3]

Jaruselam Post gazetesi ise, saldırıdan birkaç gün önce (Pazar günü) İsrail’in “demir kubbe” füze bataryalarını Suriye yönüne çevirdiğini yazdı.[4]

Haberde yer alan, IDF (İsrail Silahlı Kuvvetleri) sözcüsünün ifadelerine göre, “İsrail, kimyasal silahların radikal İslamcıların eline geçmesi tehlikesini” gerekçe göstermişti. Söylemde, “savunma amaçlı” olduğu iddia edilen bu hareketin aslında Suriye’ye saldırı hazırlığının bir parçası olduğu (Suriye’nin saldırıya misillemede bulunması ihtimali) saldırı sonrası anlaşıldı.

Hava savunması birinci hedef

Peki, nasıl oldu da Suriye’nin radarları İsrail uçaklarını “göremedi”? Ya da durdur(a)madı?

İsrail uçakları “alçak irtifada uçtuğu” için mi?

Biraz gerilere gitmek İsrail’in son saldırısına neden olan/imkan tanıyan sürece bazı açılardan ışık tutabilir.

Devrim için sokağa çıkan insanların her türlü taşıt aracını kullanması kendi koşulları içinde yadırganacak bir durum değil elbette. Bu araçlar üzerine (pikaplara) silah monte edilmesi de...

Ancak muhaliflerin bugüne kadar Suriye’nin hemen her yerindeki hava (savunma) üslerine saldırmalarının nedeninin Suriye ordusunun “uçaklarla kentleri bombalaması” olduğu iddiası ne kadar gerçekçi?

Olayların (Dera’da) başladığı günlerde ilk saldırılan hedeflerden birinin İsrail’e yönelik Suriye’nin en önemli savunma / saldırı füze sistemlerinin bulunduğu üssün olması ya da daha sonraları havacıların (pilotların, uzmanların, teknisyenlerin) özellikle hedef seçilmesi tesadüf mü?

Devrim için yola çıkan insanların ilk hedefi neden hava üssü olabilir? “Suriye rejimine karşı savaşan pilotlar cuntası devrimi” değildi bu sonuçta. Bu bir halk hareketiydi.

Ele geçirilen üslerin, savaş uçaklarının veya hava savunması malzemelerinin Esad yönetimine karşı kullanılması beklenir; ancak ele geçirilen üs ve merkezlerin tahrip edilmesi dışında bir durum gerçekleşmedi bugüne kadar. “Halka saldırmak için kullanılan uçakların” imha edilmesi gerekçesi de çok gerçekçi durmuyor. Çünkü bu amaçla imha edilen uçak veya uçaklara da rastlanmadı.

Kaldı ki Suriye yönetimi de askeri üslerin, kaybedilmesi halinde içindeki malzeme ile birlikte yok edilmesi kararı almıştı.

Nitekim, Merc el-Sultan ve Taftanaz’da bu karar uygulandı. Aslında hem Merc el-Sultan hem de Taftanaz’daki stratejik ekipmanın aylar öncesinden başka yerlere taşındığı söylentileri saldırılar öncesinde yayılmıştı.

Merc el-Sultan’da ele geçirilen sadece birkaç helikopterdi. Muhaliflerin helikopterleri uçurmak yerine üsteki radarları tahrip etmeleri de nedeni sorgulanması gereken bir durum.

Merc el-Sultan, Suriye’nin İsrail’i izlediği en önemli üssüydü. Taftanaz’da ise, ordu yüzlerce militanın toplanmasından sonra Lazkiye taraflarından attığı füze ile üssü ve içindeki silahlı muhalifleri imha etti.

Peki, hava üsleri veya radar merkezlerini ele geçiren muhalifler uçakları, helikopterleri kullanmak bir yana hava savunma sistemlerini tahrip ederek üsten çekiliyor ya da üsler içindeki muhaliflerle birlikte Suriye yönetimi tarafından imha ediliyorsa buralara saldırmanın amacı ne olabilir?

Bu tip saldırıların iki amaç taşıdığı öne sürülüyor:

1- Suriye’nin hava savunmasını felce uğratmak. Bu, üslerin, üslerdeki ekipmanın ve çalışan uzmanların işlevsiz bırakılmasını ve hedef alınmasını sağlayacak. Böylece Suriye’ye yönelik bir yabancı askeri müdahale kolaylaştırılacak. Ancak Suriye’nin hava savunmasının felce uğratılması öncelikle İsrail’in işine yarayacak bir durum. Suriye Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasında bu konuya dikkat çekilmesi boşuna değil. Suriye yönetimi İsrail saldırısına “bilerek ya da bilmeyerek içerdeki bazı grupların hizmet ettiğini” belirtiyor. Suriye yönetimi bunun bilinçli / işbirliği halinde yapıldığını öne sürüyor.

2- Eğer bir saldırı amacına ulaşırsa buradaki uçakları kullanacak yabancı pilotlar vasıtası ile belli hedeflere saldırı düzenlenmesi ve ardından yönetimin devrilmesi.

Birinci hedefin (Merc el-Sultan’da olduğu gibi) kısmen başarıya ulaştığı söyleniyor. Saldırı sonrası Suriye ordusu bu üssü geri aldı; ancak radarların onarılıp onarılmadığı bilinmiyor.

İkinci hedef ise, şimdiye kadar amacına ulaşamadı. Suriye ordusu İdlib-Taftanaz ve Şam-Mezze havaalanlarına yönelik saldırıları püskürttü ve yabancı pilotların yakalandığı iddia edildi. Yakalanan İsrailli pilotların sayısının 5-6 olduğunu söyleyenler de var, “13 İsrailli pilot yakalandı” diyenler de... Yakalananlar arasında Türk, Fransız ve ABD’lilerin de olduğu iddialar arasında.

Bundan sonra ne olur?

"Düşmanınız hata yaparken sakın engel olmayın. - Napolyon"

Yukarıda Suriye’nin diplomatik üslubuna değindik. Bu çerçevede, İsrail bu saldırılar ile, “büyük bir hata yapmış” gibi görünüyor. Suriye yönetimi krizin başından bu yana ele geçirdiği en büyük fırsatı büyük ihtimalle kaçırmayacaktır.

İsyanın başladığı günden bu yana Suriye kamuoyunda, “bu iş, savaş olmadan çözülmez, savaşmalıyız” kanısı zaten güçlüydü.

Suriye yönetimi de (Batı’nın gözü gibi koruduğu İsrail’i de kastederek) bölgesel bir depremden bahsediyor.

Ancak kimse İsrail’in büyük bir taktik hatası yaparak Suriye’ye saldıracağını tahmin etmedi.

Suriye ne yapabilir?

Suriye’nin önümüzdeki süreçte atacağı adımlara ilişkin birçok ihtimal öne sürülüyor. Ancak ana hatları ile özetleyecek olursak;

1 – Suriye, İsrail’e cevap verme hakkını kullanabilir ve eğer imkanı varsa İsrail’i füzeye boğar.

2 – Suriye uluslararası topluma “eğer sorunu siyasi yollardan ve üstelik benim istediğim şekilde çözmezseniz cevap verme hakkımı kullanırım” der. İsrail’e bir şey olmasın ve savaş çıkmasın diye Batı, Suriye’nin bu isteğini kabul eder. Eğer uluslararası toplum Suriye’nin bu restini görürse birinci seçeneğe dönülür.

3 – Suriye, İsrail’e cevap veremez; çünkü, içeride zaten bir savaş var ve bu nedenle “ikinci bir cepheyi” açamaz.

Birinci seçenek zaten çoktan beridir masadaydı. Suriye, isyan sürecinde ordusunun üçte ikisini diğer bölgelere yönlendirdi. Ancak İsrail olasılığı her zaman masada olduğu için kalan kısmı yerinden oynatılmadı.

Suriye aynı zamanda füzelerini de (Scudlar) İsrail’e doğru önceden yöneltmişti.

İkinci seçenek düşünüldüğünde ise, Suriye’nin neden “yumuşak” açıklama yaptığı ve hemen cevap vermediği daha iyi anlaşılabilir.

Suriye, bu açıklaması ile uluslararası hukuk açısından “İsrail’in kendisine saldırdığını ve mağdur duruma düştüğünü kabul ettirmek istedi” önce.

Sonrasında ise, ikinci seçenek masaya geldi. İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Başkanı Said Celili’nin Suriye ziyaretinin amacının “uluslararası topluma siyasi çözüm fırsatı tanımak için” Suriye’nin olası saldırısını geciktirmek olduğu söyleniyor.

Üçüncü seçenek ise, çok da olası görünmüyor. Zaten artık füzelerin kullanıldığı bir çağda yaşıyoruz. İsrail’e yöneltilen füzelerin kullanılması teknik imkandan çok “karar” işi...

Peki “İsrail saldırıyı yaptığı zaman Suriye’nin karşılık verme olasılığını hesaplamamış olması” mümkün mü? Demir Kubbe Suriye sınırına kaydırıldığına göre, hayır. Ancak Demir Kubbe’nin Filistinlilerin attığı füzeler karşısında bile zorlandığı ortaya çıktı. Suriye’nin elinde ise, “gelişmiş füzeler” olduğu biliniyor.

Bir diğer nokta içerdeki ordu meşguliyetini bitirmek için İsrail’e saldırının bir fırsat olabileceği görüşü. Suriye, İsrail’e saldırırsa yönetim hem kamuoyunu tam olarak arkasına alır hem de içeride temizlik için büyük fırsat yakalar görüşünde olanların sayısı hiç de az değil. ydh


Her olasılıkta İsrail, bu saldırıyı yapmakla Suriye yönetimine büyük bir hizmette bulunmuş oldu. Suriye’deki krizin bundan sonra siyasi çözüme doğru evrileceği tahminleri şimdi daha güçlü bir şeklide dile getiriliyor.

Diğer ihtimal? Bölgesel savaş. Ortası yok...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.