2020’nin son haftasına, son günlerine girdik.
Hafta boyunca bazıları için gündem meclise gelen ve sonunda kabul edilen kanun teklifi idi. Özellikle hukukçular bu teklifin resmileşmesi ve uygulamaya geçmesi durumunda hem STK’lar hem de avukatlar açısından sıkıntılı bir sürecin başlayacağını dile getirdiler.
Kanun maddesi içinde hem karanlık noktalar çoktu hem de bunu meclis gündemine getirenler açısından çelişkiler barındırıyordu.
Terör tanımının kutuplaşmış dünyada gruplara hatta ülkelere göre farklılık gösterdiği açıkça ortada iken bazı “terör organizasyonlarına” destek veren BMGK’nın belirlediği alanda nasıl doğru bir tavır alınabilir ki?
Siyonist çetenin işgal, ilhak, cinayet ve işkencelerine kimlerin destek olduğu, Amerika’nın ve Rusya’nın Suriye’deki duruşları, Rusya’nın Hafter’e verdiği destek ve Ukrayna’da işgal ettiği yerler, Çin’in Doğu Türkistan’daki insanlık dışı uygulamaları, Fransa’nın Afrika’da katliamlardaki rolü, İngiltere’nin Afganistan’daki cinayetlerinin UCM’de yargılanmasına izin vermemesi…
Evet, bu sözünü ettiğimiz ülkeler BMGK’nın beş daimi üyesi…
Üstelik Türkiye, Filistin ve Suriye’de Amerika’yla, Suriye ve Libya’da Rusya ve Fransa ile ciddi biçimde stratejik bir çekişmenin içinde iken…
Bu kadar riskleri barındıran bir kanun maddesinin yeni bir “İstanbul sözleşmesi” gibi sonradan ciddi rahatsızlıklara neden olacağı ortada olmasına rağmen maalesef hükümet eleştirilere kulak tıkadı.
STK’ların yardım faaliyetlerini sınırlandıran, alanlarını daraltan, aksi takdirde ağır cezalar öngören kanun maddelerinin iddia edildiği gibi “şeffaflık” oluşturmakla da bir ilgisi yoktur. Zaten son dönemde çıkarılan kanun ve yönetmeliklerle denetimler sıklaştırılmış, kontrol artırılmıştı.
Meselenin en acı tarafı ise hükümet çevrelerinde birçok kimsenin kanundan ve içeriğindeki tehlikeden haberdar olmamasıydı. İçişleri Bakanlığının yaptığı açıklamayı yeterli görüp kanunun kötü kullanıma son derece müsait olduğu gerçeği ile yüzleşmek istemediler.
Kimi siyasetçileri ve hukukçular uyarı anlamında ciddi bir çaba serf ettiler ve bu anlamda görevlerini yerine getirdiler.
Gazetemiz Doğruhaber de bir hafta içinde üç kez bu konuyu manşete taşıyarak bir duyarlılık oluşturmaya gayret etti.
“STK’LAR İÇİN YARGISIZ İNFAZ” manşetini attık ve sivil toplumun bu düzenlemeden büyük yara alacağını ifade etmeye çalıştık. Konu önemliydi ve birkaç gün sonra “İYİLİK HAREKETLERİNİ BİTİRME OPERASYONU” manşetini atarak “Sivil Topluma Darbe” vurulabileceğinden söz ettik. Kanun mecliste kabul edilince de HÜDA PAR Hukuk İşleri başkanlığının açıklamasını öne çıkararak “STK’LARI PASİFLEŞTİRECEK TEKLİF ONAYLANMAMALI” dedik.
Gündemin önemli bir konusu da “Asgari ücret”in ne olacağıydı.
Dünya ekonomilerinin ciddi biçimde etkilendiği bu salgın ortamında devletlerin “alt gelir gruplarına” yönelik adımlar atması krizin drama dönüşmemesi açısından önemliydi. Birçok ülke bu konuda adımlar attı ve sıkıntıların azalması için çaba harcadı. Türkiye’de de bu anlamda önemli destek paketleri devreye girdi ve birçok sektör bundan faydalandı. Kira desteği ve geciktirilen, yapılandırılan kimi vergi ve cezalar yeterli değilse bile bu açıdan olumlu adımlardı.
Ama bu arada “kriz fırsatçılarının” temel gıda ve ihtiyaç maddelerinde anormal derecede fiyat artırması zaten sıkıntılarla boğuşan dar gelirli için yaşam standardı yoksulluk sınırından “açlık sınırına” doğru geriledi. Fırsatçılarla mücadele de maalesef fiyatlara hiç yansımadı.
Böyle bir ortamda devletin kendinden fedakarlık yaparak “Asgari ücreti vergiden muaf” kabul etmesi belki de en uygun yol olacaktı. Bu şekilde devlet gelirlerinde azalma olacak; ama salgın ortamında üretim ve ihracat sıkıntısı çeken, fiyatı yükselen ithal ürünleri satmakta zorlanan işverenlerin de eli biraz rahatlayacaktı.
Doğruhaber, çarpıcı bir başlık ile konunun muhataplarını empati yapmaya davet etti; “Bu maaşla bir ay geçinebilir misiniz?” diye sordu. Son olarak da açıklanan rakamın TÜİK’in belirlediğinden fazla olmasının olumlu olduğunu; ancak çalışanların ekseriyetini “Memnun etmedi”ğini öne çıkardık.
Okuyucularımızdan Doğruhaber’i okuma, okutma, eleştiri ve öneri anlamında daha fazla destek bekliyoruz.
Bir yılın daha sonuna gelirken Rabbimizden insanlığa ve İslam alemine dirlik ve huzur vermesini diliyoruz.
Allah’a emanet olun.