Yüklemişler sırtına Kudüs’ü bütün ağırlığıyla bir başına be çocuk. Düşürmemek için nasıl da çırpınıyorsun; debeleniyorsun. İki büklüm olmuşsun. Taşımaya mecalin kalmamış biliyorum.
O Kudüs ki insanlık tarihi kadar ağır bir yük. O Kudüs ki dört kitap kutsiyetinde bir emanet. Kudüs ki gök kubbe kadar geniş. O Kudüs ki Ömer ve Selahattin kadar heybetli. Ve o Kudüs ki Tanrı’nın emaneti. Bindirmişler cılız bedenine on bin yıllık şehri. Bindirmişiz işte…
Yetmezmiş gibi yüreğine de Mirac’ı yüklemişsin. Sanki sırtından düşürürsen Kudüs’ü, Miraç’ta düşecekmiş yüreğinden gibi taşıyorsun Kudüs’ü. Yaralısın, yorgunsun, açsın, zayıfsın, yalnızsın, kan revan içindesin; ama itina ile iftihar ile sarsmadan, yalpalamadan taşıyorsun işte Kudüs’ü. Sanki sırtından düşürürsen Tanrı kızacakmış, elçisi kırılacakmış gibi taşıyorsun Kudüs’ü be cılız çocuk.
Biliyorum mecalin kalmadı be esmer tenli Filistinli çocuk… Düştü düşecek… Etrafında seni gaza getiren şakşakçılara bir göz atıyorsun bir umut. Bir el atan olur belki; bir namuslu çıkar belki… Ama nafile… Sen taşıdıkça sırtında yükü ateş onlardan uzak kalıyor çünkü.
Bırak Kudüs düşsün be çocuk. Düşsün ki Mekke de düşsün Medine de düşsün. Düşsün ki Bağdat, Şam, Kahire, Tahran düşsün. Düşsün ki İstanbul düşsün, Cakarta düşsün, İslamabad düşsün. Bir tek sen misin Tanrının şehrinin bekçisi. Bir sana mı yüklenmiş Mirac’ın kutsiyeti.
Bir benim bu ümmetin yetim çocuğu, bir de sensin öksüzü. Sırtımıza bindirmişler olmayan ümmetin tüm yükünü. Coğrafyanın yarısının kahrını ben çekiyorum diğer yarısının yükünü sen. Üstelik benim hain Ermeni’ye tutkun, seninkisi Siyonist’e vurgun. Vardır her birinin meclisi, elçisi. Bize gelince “haramdır” hür olmanın talebi.
Bırak düşsün sırtından Kudüs be çocuk! Düşsün ki Tanrı öfkelensin; düşsün ki Gayretullah galeyana gelsin. Düşsün ki kendi sınırlarında tuttuğun Siyonist Yahudi’nin “Arz-ı Mev’ûd ateşi” uzaktan uzağa seni alkışlayanların yurduna da yuvasına da çocuğuna da ilişsin. Onları da yaksın biraz. Bırak Kudüs düşsün ki sözden öte bir halt etmeyenlerin uykusu kaçsın. Bırak Kudüs düşsün ki ciğeri beş para etmez Arap şeyhlerinin ciğerine de Siyonist ateş ilişsin; düşsün ki sıcak evlerinde sana gaz verip nara atan sahte kahramanların maskesi düşsün. Kudüs düşsün ki gizli mahfillerde “kirli masalar” kuranların kirli çamaşırları orta yere serilsin.
Doğrul ve Kudüs’ü düşür ki dost görünen düşmanın çıplaklığı bir çocuğun ifade sadeliğine kalsın. Ki sana dost bir tek merdin nasıl da mezhep hezeyanlarında yakıldığı bilinsin. Mezhep ateşinde kardeşini kahramanca! katlederken senin için bir tek mermi atmadıklarının utancı ve kofluğu çocuklarına miras kalsın.
Yetimliğimize yanayım be çocuk. Öksüzlüğümüze, kimsesizliğimize, yoksulluğumuza yanayım. Yükümüzün ağırlığına, azığımızın azlığına, yolun bitmezliğine yanayım.
İndir be Filistinli çocuk. İndir şu taştan topraktan müteşekkil Beyt’ül Makdis’i. Biri muhteris sinsi Siyonist, diğeri ahmak zengin Evanjelist; bu müttefik iki adamın istila ettiği dünyanın yükünü bir sen mi taşıyacaksın. Biri kıyameti öne alma ahmaklığında diğeri Nil-Fırat arasını istila ihtirasında. İkisi de Tanrı adına… Dünyanın geri kalanı ise bu ikisinden ulûfe alma rüyasında.
Bırak diyorum işte be çocuk! Düşür Kudüs’ü sırtından, paramparça olsun. Madem Tanrının şehri, sen de Abdulmbuttalip gibi ebabilleri bekle. Bırak ki her gün ölmektense bir gün öleyim be Filistinli Çocuk.
Biliyorum beni dinlemeyeceksin derisi kemiğine yapışmış inatçı çocuk.