Birliği yıkan güç cedelleşme

Cedelleşme kelime olarak; konuşmada kavga etmek, zıtlaşmak, anlaşmamak, münakaşa yapmak, tartışmaya girmek anlamlarına gelir.

Cedelleşme kelime olarak; konuşmada kavga etmek, zıtlaşmak, anlaşmamak, münakaşa yapmak, tartışmaya girmek anlamlarına gelir. Istılahta ise hakkı bulmak için olmayıp kendi fikirlerini savunma noktasında karşısındakine galip görünmek için çekişmek anlamına gelir.

İnsanoğlunun tehlikeli hastalıklarından olan cedelleşme, tarih boyunca Peygamberlerle kavimleri arasında meydana gelmiş, bu cedelleşme, tartışma, kargaşa, çekişme ve ihtilafta olma ile kendini göstermiştir. Bu durum peygamberlerden sonra da dini misyonu taşıyan insanlarla zıt gruplar arasında da devam etmiş olup günümüz şartlarında kafirlerin ve münafıkların İslami yapıyı yıkmak için kullandığı bir silah haline gelmiştir. Bu silahlarıyla kafirler ve münafıklar kimi zaman başarı elde etmiş, yapıları dağıtabilmiştir.

Peygamberler tarihini incelediğimizde çoğu  kavmin,  peygamberlerini  güçsüz  görmelerinin, kör taassuplarından ve üstünlük anlayışlarının, inanmalarını engellediğini hatta idrak noksanlığından, tehdit edildikleri azapları istediklerini görmekteyiz.

“Onlar 'Ey Nuh, gerçekten bizimle çok uğraştın ve bizimle yaptığın mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit edip durduğun azabı getir de görelim' dediler.” Hud:32

“Dediler ki: Ey Hud, sen bize mucize getirmeden biz senin sözünle ilahlarımızı terk etmeyiz ve biz sana inanmayız.” (Hud:53)

“Onlar: Ey Salih, bundan önce sen içimizde ümit beslenen bir kişiydin, şimdi bizi babalarımızın tapındığına tapmaktan vazgeçirmek mi istiyorsun? Biz kesinlikle senin bizi davet ettiğin şey hakkında çok endişe verici bir şüphe içindeyiz' dediler.” (Hud: 62)

“Onlar: 'Ey Şuayb! Atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımız hususunda dilediğimizi yapmamamızı sana namazın mı emrediyor? Herhalde sen çok uslu ve akıllısın' dediler.” Hud: 87

Cedelleşme çok kötü bir haslet olduğundan mümin fertler arasında hele hele bir yapı etrafında toplanan insanlardan uzak olmalıdır. Günümüz teknoloji çağında kafirlerin içsel ve dışsal faktörlerle ne kadar fazla üzerimize geldiğini, daha düne kadar ellerinden geçerken bizlere neler yaptıklarını düşündükçe, tartışmalarımızı onlara yöneltme çaba ve gayreti içinde olmamız gerektiğini daha bir idrak ederiz.

Cedelleşmenin temel kaynağı nefis olduğundan, oluşmasındaki temel etkenleri, niçin, nasıl nereden geldiğini, kişi üzerinde, yapı ve toplum üzerinde ne gibi etkiler yarattığını bilmek gereklidir.

CEDELLEŞMEYE NEDEN OLAN ETKENLER

1-Üstün Olma Anlayışı

Kişi cedelleşmeye girdiği an kendi düşüncesini kabul ettirebilmek için karşısındaki şahsın düşünce, fikir ve icraatlarına kapalı bir hal aldığında, onların doğruluğunu kabul etmeme noktasında veya kendi tezinin daha doğru olduğunu kabulü noktasında daima bir üstünlük havası içinde olur. Bunun da temel kaynağı kişinin kendi nefsi isteğine uyması ve şeytanın vesveselerine kapılmasıdır. Çünkü insanın yapısında sürekli üstün olma ve kazanma hırsı vardır. Bu durum kontrol altına alınmazsa tehlikeli sonuçlara yol açar. Hele bu bir yapı içerisinde olursa tehlike hem şahsa hem de yapıya büyük zararlar verir, hatta kişinin itikadına kadar yansıma yapabilir.

Şöyle bir misal verilir: Adamın biri oğluna üzüm ağacını budama bıçağını getirmesini ister. Oğlu  babasına,  bunun makas olduğunu söyler. Baba bıçak olduğunda, oğul makas olduğunda ısrar eder. Baba oğlunu göle atar, oğul boğulmaya yüz tutar. Baba ‘bıçak mı makas mı?’ der. Oğul 'makastır' der. Oğlun başı kaybolunca baba tekrar sorar: Oğlum bıçak olduğunu kabul et, seni çıkarayım der. Oğul sadece parmaklarını çıkarıp makas işareti yaparak dediğinde diretir ve boğulur. Neticede cedelci bir mantık onu ölüme bile sürüklemiş olur. Yapı içerisinde olan birisi için bu, yol ayırımı belirtileri olduğundan Allah muhafaza kendisi için son musibet olur.

Nisa Sûresi 120. ayette şöyle buyrulmaktadır: “Şeytan onlara vaatte bulunur. Kuruntu ve ümitlere düşürür. Fakat şeytan onlara kuru bir aldatmadan başka ne va'd eder.”

2−Çekememe ve Beğenmeme

Kardeşler arasında ittihad ve birlikteliğin olmamasının bir sebebi de, kişilerin veya yapıların yaptıklarını beğenmemesi veya onların yapmış olduğu amelleri çekememesidir. Bu beğenmemenin en temel sebebi davanın hakimiyeti için fedakarlık etmenin ne derecede önemli olduğunu idrak edememektir. Oysa İslam Tarihine baktığımızda kişisel olarak geçmişte yapılan hizmetler, gerek bilgi birikimi, gerekse de fedekârlıklar noktasında yapılanların, oluşturulacak birliktelik ve ittifaklara feda edildiğini görebilmekteyiz. Kim davanın kuşatıcılığı konusunda, sorumlulukları yerine getirmede ehil ise yükü omuzlamada da mesuliyet alır. O halde davamızın yücelmesi, hakimiyeti hususunda gücü kuvveti düşürecek gereksiz çekişmelerden kaçınmalı Allah'a tevekkül etmeli, şeytanın ve onun temsilcilerinin dürtü ve vesveselerine aldırmamalıyız. Davanın hakimiyeti hususunda İslami Nasslara riayet şartıyla kardeşlerimizden gelecek emir ve tavsiyelere hiç bir kaygı duymadan riayet etmeyi kendimize şiar edinmeliyiz. Nitekim bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyrulmaktadır.

“Başınızda   başı kuru üzüm tanesi gibi Habeşi bir köle dahi olsa ona itaat ediniz.” (Kütubi Sitte 1. Cilt)

Bir diğer Hadis-i Şerif'te şöyle buyrulmaktadır: “Sizin öyle amirleriniz olacak ki, sizin onları sevmediğiniz, onların sizi sevmediği, sizin onlara beddua ettiğiniz, onların size beddua ettiği kişiler olacak demesi üzerine sahabeler Ya Resulullah Peki onlarla savaşmayacak mıyız? dediler. Resulullah (sav): Hayır! Sahabeler, peki ne zamana kadar, demeleri üzerine Resulullah (sav), ‘onlar namazı terk etmeyene kadar!’ cevabını verir.” (Kütubi Sitte 1.Cilt sayfa 129)

Kardeşlerimizin yaptıkları hayırlı çalışmalara destek olmayı kendimize şiar edinmeli, bu hususta elimizden gelen tüm çaba ve gayreti, gerektiğinde tüm şahsiyetimizi feda etmek suretiyle gösterebilmeliyiz. Lakin arzu ettiğimiz iki dünya saadetinin anahtarına kavuşmak çok yüce bir bedel ister. Madem ki bu güzelliklere sahip olmak isteriz o halde fedakarlıklara da kendimizi  hazırlamalıyız.  Ashab-ı  Güzin'in hayatına baktığımızda nice güzelliklerini feda etmekle ancak istedikleri saadeti elde edebilmiş olduklarını görürüz.

Rabbimiz, bizleri bu kutlu yolda altından kalkamayacağımız  zorlu  imtihanlarla  bizi sınamasın. Sınaması halinde de sabr-ı cemiller versin (amin).

İnzar Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?