İslam Âlemi'nde “birlik, ittihad veya vahdet” fikriyatı, kurtuluş ile eş anlamlı olarak görülmüştür
“Ayrılık, ihtilaf, tefrika” fikriyatı ise işgalle.
Birleşmeyi emreden onca ayet-i kerime, sahih hadis, Nebevi pratik ve yüzlerce yıllık İslam tarihi mevzuyu özetler ve ispatlar niteliktedir.
Bu anlayış ve pratik, İslam ve insanlık düşmanlarının kula kulluğu esas alan sömürgeci zihniyetlerini topraklarımızda uygulama alanına koymalarına uzun süre engel teşkil etmiştir.
Ta ki 1916 Sykes-Picot Anlaşması imzalanana kadar.
Bahse konu antlaşmanın Batılılarca en önemli başarısı, İslam dünyasını fiziksel olarak işgale imkân tanımasıdır.
Ama ondan da önemlisi, fiziksel işgali kalıcı hale getirecek bir “zihinsel işgal projesi”nin devreye konulmuş olmasıdır.
Mark Sykes üzerinden uygulama alanına konan sinsi İngiliz aklının İslam coğrafyasında Müslümanlara vurduğu en büyük darbe, bu projedir.
İngiliz stratejik aklının etki alanında olan Suudi Arabistan, bu proje için laboratuvar olarak kullanılmış, bu doğrultuda birçok gizli enstitü açılmıştır.
Bu enstitülerde, Ümmet ve insanlık ailesinin kurtuluşunun “birlik ve beraberlik” fikriyatında olduğu kadim anlayışı yerine “ihtilaf ve içe dönük mücadele” anlayışı ikame edilmeye çalışılmıştır.
Bu anlayışın yerleşmesi için devasa bütçeler hazırlanmış, İslam coğrafyası işgal altında iken hiçbir iç meselenin konuşulmaması gerektiği kadim anlayışı âdeta çöpe atılmıştır.
Onun yerine “Bid'atlar ve şirkle mücadele” ismi altında İslam dünyası “içe dönük” bir mücadeleye teslim edilmek istenmiştir.
İslam coğrafyasının mevcut hal-i pür melaline bakarak ilgili projenin hala yürürlükte olduğunu söylemek, kehanette bulunmak olmasa gerek.
Evet, bu bir “zihinsel işgal” projesidir.
Bu, topyekûn bir milletin ve medeniyetin evlatlarının kendi kendilerini sömürgeleştirme hamlesidir.
“Selef âlimlerimiz her şeyi söylemiş, başka hiçbir şeye gerek yok.”
“Bütün sorulara cevap verilmiş, her müşkül halledilmiş.”
Denilerek İslam Âlemi tam anlamıyla bir “İctihad donukluğu”na mahkûm edilmiştir.
“İki günü denk olan ziyandadır” diyen bir Medeniyet Önderi'nin takipçileri, iki yüzyıllık bir denklikle karşı karşıya kalarak ziyanın da zilletin de dibini bulmuşlardır.
Kudüs'ün, Bağdat'ın, Şam'ın, Kabil'in ve daha birçok İslam beldesinin işgal altında olmasının ana sebebi budur.
Gençliğimiz deccalin sahte cennetlerine davet edilirken,
Kitle iletişim araçları üzerinden zihinlerine hükmedilirken,
Şehirlerimizin göbeğinde her gün bombalar patlatılırken,
Hayâsızca saldırılar karşısında insani tepkileri veremeyecek kadar bile benliğinden ve kimliğinden uzaklaştırılırken…
“Kavmiyetçi” , “ulusalcı” ve “mezhepçi” anlayışları ön plana çıkarmak, bilerek veya bilmeyerek bu projenin ajanlığına soyunmaktır.
Ana hedef, “işgale karşı olmak” ve kurtuluş reçetemiz ve medeniyet tasavvurumuz olan “birlik” fikriyatımıza sahip çıkmaktır.