Bugünlerde gündem, İç Güvenlik Paketi ve Şah Fırat Operasyonu'yla yoğun; her konuda olduğu gibi karşılıklı suçlamalar bu konuda da devam ediyor. Bu iki konuyla alakalı birer cümle ifade etmek gerekiyorsa şayet, halkın malını ve canını korumak için böyle bir paket olmadan da gerekenler yapılabilirdi. 6-8 Ekim olaylarında yaşanan güvenlik skandalına karşılık yasal veya kanuni boşluk varmış gibi veya öyle bir gerekçenin arkasına sığınarak özgürlükleri kısıtlayacak adımlar atmak kesinlikle kabul görmeyecektir. Bunu söylemekle paketin tamamına karşıymışız gibi bir mana da çıkarılmamalıdır.
Şah Fırat Operasyonu konusunda da söyleyeceğim o ki; mantıklı olanı yapılmış olmakla beraber bunun büyük bir başarı veya zafermiş gibi gündemde tutulması pek mantıklı gelmedi açıkçası.
Şimdi asıl her zamanın konusu olan ve kimi hadiseler üzerine özellikle işlemek istediğim konumuza yani kardeşlik meselesine dönelim.
Değerli Okurlar!
‘Müminler ancak kardeştirler' Bunu biz kullar söylemedik. Müçtehitler deruni bilgilerine dayanarak asli kaynaklardan istinbat ederek böyle bir sonuca varmış değiller. Bütün sorunlarımızın üzerine kilit vuracak, bizi bu iftirak kederinden, bu parçalanmışlık kahrından kurtaracak ‘kardeşlik takvası'nı Allah Azze ve celle Kitab-ı Mübin'inde buyuruyor. Kardeşlik hukukuna riayet takvadır, tesanüttür, şuradır. Allah'tan gereği gibi korkanlar; O'nun evamirlerine riayet edenler ve kardeşlik fermanına uyanlardır. Mü'minin mü'mine ‘tesanüd ve yardımlaşma'dan başka bir sorumluluğu yoktur, olamaz. ‘İşleri kendi aralarında şura iledir' düsturu takvanın ta kendisidir. Bizi büyük sorumluluktan kurtaracak yegâne ibadet, kardeşlik hukukuna riayettir.
‘Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini, Mü'min kardeşi için de istemedikçe –kâmil- Mü'min olamaz' Hadis'i Şerifi, bize çok şeyi ifade ediyor. Kendimiz için istediğimiz bir iyiliği kardeşlerimiz için de istemedikçe kâmil mümin olamayacağımız yerde, düşünün sudan bahanelerle bir müminin canına, malına ve değer verdiği hususlara kastetmenin Allah(cc) nezdinde cezası ne olabilir?
İbadet denince akla namaz oruç geliyor. Kardeşlik hukuku bütün ibadetlerin teminatı hükmünde değerlendirilebilir. Kardeşlerin birbirlerine karşı hukuku neyse, hangi mezhepten olursa olsun bütün Müslümanların birbirleriyle muameleleri de öyle olmalı. Hatta bahsini ettiğimiz kardeşlik Rabbimizin emri gereği daha iyi önemsenmeli. Bizim bu kardeşliğimiz kadar başka büyük bir sermayemiz yoktur olamaz.
Bizim bunda hıyanet ettiğimiz andan itibaren büyük hüsran başlayacak.
Şu an dünyada hepimizin şikâyet ettiği husus da bu değil mi? Görülen bütün mağduriyetler ve mazlumiyetler, kardeşliğe saplanan hançerin etkisiyle değil mi? Din, can, mal emniyeti elden gidiyor, masume bacıların namuslarına dil ve el uzatılıyor, Müslümanların memleketleri işgal ediliyor, hala fi tarihinde gerçekleştirilen fitnelerin peşine takılarak yeni kaoslar, yeni yaralar açmanın hesabı içerisine giriliyor; zenginliklerimiz berhava edilerek memleketlerimiz talan ediliyor. İslam dünyası bundan çok çekti. Artık daha ne zamana kadar işimiz-gücümüz fitneyi körükleyecek argümanlar üzerine kafa(!) yormak olacak! Ne zamana kadar derslerimiz, sohbetlerimiz hep düşmanlık ve saldırganlık mihverli olacak!
Herkesin vahdet ve ittifaktan söz ettiği bir hengâmede bu derece bir dağınıklık ve ihtilafın sebebi nedir acaba? Bunu düşünen var mı? Şuan Müslümanların, içinde bulundukları içler acısı durum, üzerimize yağacak rahmetin kapılarını da kapadığını yine ayet-i kerimenin işaretiyle fehmetmiş durumdayız. “Muhakkak mü'minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki size rahmet edilsin” (Hucurat 10)
Sorumlu bireyler olarak kardeşler arasını düzeltmedikçe ve bu hususta Allah azze ve celle'den gereği gibi korkmadıkça rahmetin şualarını beklemek beyhudedir. Kimi mezhebi veya ictihadi furuatlar üzerine beslenen kinin ateşi nesilleri yakıp yıkıyor.
Nazenin civanlar bir hiç uğruna ilkel ve çağdaş silahlarla paramparça ediliyor. Namaz kılan, oruç tutan ve Allah'tan başka ilah yoktur diyen mümine yöneltilen bu kin ve düşmanlık bizden hangi ibadeti götürmez ki? Bu ölçüsüzlük, huşuyla kıldığımız namazı, orucu ve sadakayı inanın silip süpürüyor. Haksız yere bir cana kıymanın bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğu hususu unutulmamalıdır.
Başka hiçbir vazifeleri yokmuş gibi işleri güçleri müminlerin aleyhine konuşup kanlarını helal sayanların İslam ümmetine nasıl bir yararları olabilir? Bunlar, ittifakı yani kardeşlik hukukunu nasıl ayakta tutabilir?
Hani, bir mü'mine üç günden fazla dargın kalmak doğru yani helal değildi. Çağlar öncesi didişmeyi anımsatıp bunun üzerine her daim Müslümanları zayıf düşüren iftirak fitnesini kaim tutmanın sadece düşmanların yarına olduğu aşikâr değil mi? Allah aşkına dünya kurulalı, olup bitenleri her seferinde gündem edip ihtilaf ateşini körüklemenin İslam dinine nasıl bir yararı olabilir?! Merhum Muhammed İkbal'in “Kaçın Müslümanlardan, sığının İslam'a” sözleri ne kadar anlamlıdır değil mi?
Yeter artık… Biz kardeşiz, kardeş! Bizi birbirimizden ayıracak “mezhebi” veya “ictihadi” görüşün bir kıymet-i harbiyesi artık olmasın! Yok mu bir müctehid ki! ‘İslam ümmetini bölen görüşlerin hepsi merdüttür' diye içtihatta bulunsun! Müçtehidin şahs-ı manevisi hükmünde olan bir camianın da, alacağı böylesi bir hükmün baş tacı edileceği unutulmamalıdır. İntizardayız…
Selam ve dua ile…