Dünkü yazımda temas etmeye çalıştığım kırmızı çizgilerimiz, ayak bağlarımız mı, konusuna kendimizi tarif ederek devam etmek istiyorum
Evet, biz kimiz? Yaşadığımız kentte toru topu bir odayı ancak dolduran marjinal bir gurup muyuz? Eğer böyleysek bu şekildeki Müslümanlık kolaydır. Anlaşmayacağımız fazla bir şey yoktur. Öyle ya, belirli kitapların dışına çıkmıyor, belirli konuları işliyorsak, o odacığımızın dışındaki Müslümanların üzerine kırmızı bir çizgi çekmişsek mesele tamamdır.
Yok öyle değil de, en azından seksen milyon, hatta çok daha büyük bir coğrafyaya açılmış, her birine söyleyecek sözü olan Müslümanlar mıyız? İkincisi olduğumuzu söylemeye gerek var mı? Zaten böyle olduğumuzu fiilen ortaya koymuş, bunun için yollara düşmüşüz.
Yani seksen milyona söyleyecek sözü olan birileriysek unutmayalım ki bu seksen milyonu oluşturanlar başta inanç ve hayat tarzı bakımından bir birlerine benzememektedir.
Bu coğrafya sadece Batman'dan, Diyarbakır'dan, İç Anadolu'nun dindar kentlerinden, bu şehirlerin dindar mahalle ve semtlerinden ibaret değildir. Alanya da, Marmaris de, Ege sahilleri de, Şişli de, Kadıköy de bizim coğrafyamız içinde, yani İslam Davetçileri olarak bizim kapsam alanımız içindedir.
Kaldı ki dindar kentler ve semtler olarak nitelendirdiğimiz yerlerin genel durumu bile İslami açıdan yeknesak değildir.
Şimdi bu fotoğrafa sadece davetçi bir fert olarak değil, bir gazeteci, bir televizyon programcısı, bir radyocu, bir yardım vakfı sözcüsü ve nihayet onların yönetimine talip bir siyasetçi gözüyle bakmaya çalışalım.
Haftada bir akşam bir evde toplanıp sohbetini yapan, bir üstadın kitabından bir bölüm okuyarak görevini yapmış sayılan birileri isek söyleyecek bir şeyimiz yoktur. Bu bir iki saatlik oturumumuzu İslam'dan taviz vermeden tamamlayıp dağılabiliriz. Başta haremlik-selamlık olmak üzere hiç bir problemle karşılaşmadan bitiririz.
Fakat büyük bir coğrafyaya, hem de sadece haftada bir akşam değil her an söyleyecek sözleri olan birileri isek mesele değişmektedir. Kafamızı kaldırmalıyız, ilerilere bakmalıyız, kısacası ufkumuzu büyütmeliyiz. Sözlerimize dikkat etmeli cümlelerimizi yeniden kurmalıyız. Önceki sohbet gurubumuzda söylediğimiz cümleleri seksen milyona da söyleyip söyleyemeyeceğimizi gözden geçirmeliyiz.
Tekrar ediyorum, bunları söylerken asla İslam'dan taviz verilmesini, kırmızı çizgilerimizi ortadan kaldırmayı falan kast etmiyorum.
Ufkumuzu büyütürken de bunu gazetemiz üzerinden, ekranımızdan ve mikrofonlarımızdan gösterip gerçekleştirmemiz gerektiğini unutmayalım.