Midyat’ta Molla Zübeyr hocamızı ziyaret etmiştik. Âlimlerimizi ziyaret ettiğimde konuşmalarından önemli bir kısmını not almak gibi bir âdetim vardır. Hocamızın ziyaretinden şu notları almıştım. Hocamız diyordu ki, “Kabahat bizim, biz onlara neden namaz kılmıyorsunuz demediğimiz için şimdi onlar bize neden namaz kılıyorsunuz diyorlar. Biz onlara neden tesettüre riayet etmiyorsunuz demedik, şimdi onlar bize neden örtünüyorsunuz diyorlar…” Bu ifadeler sanırım 28 Şubat sürecinde Müslümanlara ağır baskıların yapıldığı bir döneme denk düşüyordu.
Hocamızın bu ifadeleri neden beni etkilemişti ki? İfadelerdeki derin ve ince çizgi şu olsa gerektir. Bizler süreç içinde yavaş yavaş şuur kaybına uğradık. Tebliğ farizasını gereği gibi ifa etmedik. Emri bil marufu terk ettik. Böylece kendi ellerimizle kendimiz tehlikeye attık. Biz vehn(*) içine düştük. Gücümüzü ve ağırlığımızı kaybettik. Buna mukabil düşmanlarımız güçlendiler. Zayıflığımızı ganimet bildiler. Şimdi onlar bize “münkeri emrediyor, marufu neyhediyorlar.
Ancak süreç içerisinde aramızda sayıca az olsalar da Murabıtlar kalmıştı. Bunlar imanın gerekleriyle irtibat kuran ve iç ve dış düşmanlara karşı hazırlıklı olan kimselerdi, sürekli uyanıktılar. Müslümanları zayıflatmak ve mağlup etmek için fırsat kollayan düşmanlara karşı hazırlıklıydılar. Müslümanlar ve İslâm için nöbet beklerken, cihad için tayakkuz halindeydiler. Aynı zamanda imanını her türlü isyan, günah ve harama düşmek, şeytana aldanmak gibi iç düşmanlara karşı koruma konusunda dikkatliydiler.
Düşman, Müslümanların çoluk çocuğunu yoldan çıkarmaya, kötü yollara düşürmeye, alkol ve uyuşturucu müptelası yapmaya kalkıştığında; onlar, bu çocukları camilere doldurarak önlem almaya çalıştılar. Düşman, Müslümanların emanetlerine saldırdığında (dinine, nesline, canına, malına, aklına) bunlar canlarını siper ettiler. En azizlerini bu uğurda feda ettiler.
"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar (ribâtu’l-hayl, savaş araçları) hazırlayın. Bununla Allahın düşmanını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah`ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız, tam olarak size ödenir ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız." (8/Enfâl, 60) Bazıları bu Ayeti Kerimedeki “korkutursunuz (turhibûne)” kelimesine takmışlardı. Bu nedenle murabitlere güvenilemeyeceğini bunların düşmanlarına korku saldıklarını hala da korkutmaya devam ettiklerini ileri sürdüler.
Her Müslümanın bu murabitlerden olması, hiç değilse onlara yardımcı olması gerekirken dönüp onlardan bir daha kimseyi korkutmayacaklarına dair söz istemeleri, atları salıverip vermediklerini sorgulamaları hayret verici değil mi?
Ahiri kelam “Biz onlara niçin murabitlerden olmuyorsunuz demediğimiz için onlar bize neden siz murabit oluyorsunuz” diyorlar.
*- Sünen-i Ebu Davud
4297... “Vehn nedir, ya Rasûlullah?” diye sorunca, "Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir" buyurdu.