هُوَ الَّذ۪ي بَعَثَ فِي الْاُمِّيّ۪نَ رَسُولاً مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۗ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ ﴿٢﴾ وَاٰخَر۪ينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿٣﴾ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿٤﴾
Ümmîlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapkınlık içindeydiler.
Henüz kendilerine katılmamış bulunan daha başkalarına da (elçi gönderilmiştir). O üstündür, her işi hikmetlidir.
Bu Allah’ın lutfudur, onu dilediğine verir. Allah büyük lutuf sahibidir. (Cuma Sûresi: 2 – 4)
روى ابن ماجه في سننه والدّارمي في سننه واللفظ لابن ماجه
عن عبد الله بن عمرو بن العاص رضي الله عنهما قال
خرج رسول الله صلّى الله عليه و سلّم ذات يوم من بعض حجره فدخل المسجد فإذا هو بحلقتين إحداهما يقرؤون القرآن ويدعون الله تعالى واللاخرى يتعلّمون فقال النبي صلّى الله عليه و سلّم كلّ على خير هؤلاء يقرؤون القرآن ويدعون الله فإن شاء أعطاهم وإن شاء منعهم وهؤلاء يعلّمون ويتعلّمون وإنما بعثت معلّما فجلس معهم
İbn-i Mace Süneninde, aynı şekilde Darimi de kendi Süneninde rivayet etmişler. Buradaki lafız ise İbn-i Mace’nin rivayet ettiğidir.
Abdullah bin Amr bin As’tan (Allah her ikisinden razı olsun) rivayet olunmuştur. Dedi ki; “Günlerden bir gün Hz. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendi hücrelerinden birinden mescide girdi. Bir de baktı ki ashabı iki halka oluşturmuşlar. Halkalardan birindekiler Kur’an-ı Kerim tilavet ediyor ve Allah’a dua ediyorlar. Diğeri ise ilim talim ediyorlardı.
Hz. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem); “Her iki grup da hayır üzeredirler. Bunlar Kur’an’ı okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlar. Eğer Allah dilese istediklerini verir, dilese de onlardan men eder. Bunlar ise ilim öğrenip ilim öğretiyorlar. Ben ise ancak öğretmen olarak gönderildim” dedi ve ilim ile meşgul olan meclisin yanına oturdu.
Son ayet-i kerimedeki ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ ibaresi ile başlayalım. Kur’an-ı Kerim bütün olarak bu ibareyi üç yerde kullanıyor.
Birincisi; Maide Suresi 54. Ayet-i kerimede dinden irtidat edenleri uyarırken, kendilerinin Allah’tan razı olduğu Allah’ın da kendilerinden razı olduğu gerçek mümin topluluğun getirileceği uyarısında bulunup vasıflarını sıralarken bu vasıflarla donanmanın Allah’ın fazlı olduğunu dile getirirken kullanıyor.
İkinci olarak Hadid Suresi 21. Ayet-i kerimede Allah’a ve resulüne iman edenler için hazırlanmış olan cennet için müsabakaya teşvik edilirken kullanılıyor ki cennet gibi bir nimete erişmenin Allah’ın fazlı olduğu dillendiriliyor.
Üçüncü olarak da bu ayet-i kerimede ümmi bir topluluğa kendi içlerinden kendilerini talim ve terbiye ve dolayısıyla tezkiye edecek bir muallimin gönderilmesinin Allah’ın fazlı olduğu ifade ediliyor. Bu detay bir topluluğun kendi içlerinden çıkarılmış bir muallim tarafından talim ve terbiyesinin (eğitim ve öğretiminin) ne kadar büyük bir lütuf olduğunu tek başına ifade etmeye yetiyor.
Ayet-i kerimenin lafızlarının işmam ettirdikleri bir husus daha var ki değinmeden geçmemek gerek.
Allahu Teala yaradılışta bir çok şeyi insanın kesbine bağlamış. Eğer kesb varsa kesbin karşılığı olan nimet de var. Ama aynı şekilde bazı şeyler de var ki istenildiği kadar çaba ve gayret olsun veya olmasın netice Allah’ın fazlu keremine bağlıdır. İşte bu nadir durumlardan biri de bir topluluğun içinden onları talim ve terbiye edecek, onlara rehberlik edip dağınıklıklarını giderecek, güçlerini toplayacak, içinde debelendikleri dalaletten onları medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracak eğitimci bir rehberin çıkarılıp önder olarak önlerine konulmasıdır. Bu, insan takatinin o kadar üzerinde bir durumdur ki ayet-i kerime bu hususa dikkat çekmek için بَعَثَ (diriltme) fiilini kullanıyor. Diriltme ise Allah’a has bir durumdur.
Bu husus böyle bir durumdaki bir topluluğun ne kadar da zor bir durumda olduğunu onları bu durumdan kurtaracak bir rehberin veya rehber bir cemaatin onların içinden çıkarılmasının da ne kadar da büyük bir lütuf olduğunu yeteri derecede ifade ediyor kanaatimizce…
Eğitim ve öğretim ile ilgili bütün temel/ana hususlar Kur’an’ın her tarafına serpiştirilmiş. Örneğin vahiy nazil olduğu zaman ezberlemek için acele edip kendini zorlayan Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Allah tarafından uyarılıp talimde acele edilemeyeceğine işaret eden ayet-i kerime gibi… İlim ancak bir ömür boyu uzun bir süreç gereken bir husus olduğu bugün herkesin malumudur.
İşte böyle talim ve terbiye ile ilgili bütün ana hususlar Kur’an’a serpiştirilmiş bir halde bulunmaktadır.
Bu ayet-i kerimeler ise talim ve terbiyenin(eğitim/öğretimin) daha çok amacına işaret etmektedir ki o da evvel emirde tezkiyedir.
هُوَ الَّذ۪ي بَعَثَ فِي الْاُمِّيّ۪نَ رَسُولاً مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۗ
(Ümmîlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir elçi gönderen O’dur.)
Ayet-i kerimenin bu ibaresinin işaret ettiği hususlardan bir kaçı;
رَسُولاً مِنْهُمْ (onlardan bir resul) ibaresinin işaretiyle eğer talim ve terbiyede maksimum derecede fayda elde edilmek isteniyorsa muallim talebelerin içinden olmalı. Talebeleri tanıyan, halet-i ruhiyelerine vakıf, kültürlerinden haberdar ve içselleştirmiş biri olmalı. Karadeniz’deki kültürle yetişmiş bir öğretmenin veya İzmir’de doğmuş büyümüş, oranın kültürü ile yetişmiş bir öğretmenin Hakkari’nin Beytüşşebap ilçesinin köylerindeki çocukların halet-i ruhiyelerine vakıf olup onlara gerçek manada bir fayda sağlayacağının beklentisine girmek bir avuntudan başka bir şey değildir. Kanaatimce siyasi olarak dillendirilen anadilde eğitim hususundan daha çok pedagojik olarak yerel muallim konusu önemlidir.
يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۗ (onlara âyetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek)
Biz ya yeni literatürde Eğitim-öğretim terimini kullanıyoruz ve ona göre öğretimden önce eğitim olması gerekir gibi bir yorumun peşine takılıyoruz veya eski literatürde olduğu gibi Talim-terbiye(öğretim-eğitim) terimini kullanıyoruz ve ancak öğretilen eğitilir gibi bir yorumu içselleştiriyoruz. Kanaatimizce ayet-i kerime bir detaya daha işaret ediyor. O da terbiye yani eğitim -ki ayet-i kerimede tezkiye olarak kullanılıyor- ancak bir öğreti doğrultusunda olabileceğine işaret ediyor. İslam eğitim projesinde bu öğreti Allah’ın ayetlerinden başka bir şey değildir. Belki bu hikmete binaen يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ (onlara Allah’ın ayetlerini okuyor ve onları tezkiye ediyor) şeklinde bir tertip kullanılmış ayet-i kerimede.
Büyük Üstad Şehid Seyyid Kutub tezkiye/arındırma-temizleme hakkında şöyle bir açıklamada bulunuyor;
“Bu gerçekten bir temizleme ve gerçekten bir arındırmaydı. Hz. Peygamber onların vicdanlarını ve düşüncelerini arındırıyor, içlerini ve ahlâklarını temizliyordu. Aile hayatlarını ve sosyal hayatlarını tertemiz hale getiriyordu. Bu gönülleri şirk inançlarından kurtarıp tevhid inancına yükseltiyordu. Yanlış düşüncelerden, imana ulaştırıyordu. Onları ahlâki bozuklukların pisliklerinden arındırıp imana dayalı temizliğe, faiz ve haram kazancın kirlerinden, helal kazancın temizliğine kavuşturuyordu. Bu gerçekten hem birey hem de toplum için kapsamlı bir arındırmaydı.”
وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۗ (onlara kitabı ve hikmeti öğretecek) kitap ve hikmet hakkında müfessirler Bakara 129. Ayet-i kerimede Hz. İbrahim (a.s) ile Hz. İsmail (a.s)’ın “içlerinden onlara kitabı ve hikmeti öğretecek” ibaresinin tefsirinde detaylı açıklama yapmışlar ve “Kitap”tan kastın Kur’an-ı Kerim, “Hikmet”ten kastedilenin de Kur’an-ı Kerim’in tefsiri olan “Sünnet” olduğu hususu üzerinde durmuşlar. Ama bizim dikkat çekmek istediğimiz başka husus var. Genellikle şöyle bir kanaat var; hikmet Allah tarafından verilen Ledünî bir ilimdir. Öğrenilen, kesbe bağlı bir şey değil kanaati genellikle hakim. Oysa ayet-i kerimenin açıkça işaret ettiği husus tıpkı kitabın öğretilmesi gibi hikmetin de öğretildiğidir. Evet hikmet Allah tarafından verilir. Ledün tarafı baskındır. Ama aynı şekilde kesbidir de yani öğrenilir de.
Son olarak ayet-i kerimelerin akabine getirdiğimiz hadis-i şerifte Allah Rasülü sallallahu aleyhi ve sellem “Ben muallim olarak gönderildim” buyuruyor. Muallim bir peygamberin ümmeti olarak bizler öğretmenlerimiz dahil hepimiz ömür boyu öğrenmekle mesulüz. O yüzden “Eğitim, ömür boyu” sürmesi, sürdürülmesi gereken bir husustur, diyoruz.