Rabbimiz; “Eğer inkâr ederseniz şüphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kullarının inkâr etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O kalplerde olanı hakkıyla bilir.” (Zümer 39/7)
Bize verdiği her şey için Yüce Allah'a (c.c) karşı şükür borçluyuz. Çünkü her ihtiyacımıza, dualarımıza cevap veriyor ve karşılıksız bırakmıyor. Rabbimizin bizden tek bir isteği onun emirlerini yerine getirip şükreden kullarından olmamızdır. İnsanoğlu kendini incelediğinde o muhteşem hücrelerin dizimini görmekte, yeryüzüne ve gökyüzüne baktığında muhteşem nizama şahitlik etmektedir. Ve bunların hepsini Rabbimiz emrimize vermiştir. Bu kadar çok nimete muhatap olan biz insanoğluna sadece şükretmek düşer.
Allah'a şükretmek deyince; bize verdiği nimetlere karşı Rabbimizi dil ile zikretmek, kalbimize Onun aşkını, büyüklüğünü yerleştirmek ve bunu fiili olarak ibadetlerde uygulamak olmalıdır. Yani şükür sadece dile sığdırılmamalıdır. Kuşkusuz yalnızca dil ile ‘Allah'ım sana şükürler olsun' demek şükür için yeterli olmaz. Yani Allah'a şükretmek; O'na inandığımızı, güvendiğimizi ve emirlerine itaat ettiğimizi göstermektir.
Hz. Âişe (r.anhâ) dedi ki:
Rasûlullah namaz kıldığı zaman ayakları patlayacak derecede ayakta dururdu. Allah Resulünü böyle gören Hz. Âişe şöyle buyurdu:
"Ey Allah'ın Resulü! Allah senin gelmiş-geçmiş bütün günahlarını sana bağışladığı halde yine bunu mu yapıyorsun?" dedi.
Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Ey Âişe! Şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu. (Müslim)
İnsan, her zaman her durumda Allah'ı hatırlamalı ve şükreden kullardan olmalıdır. Sadece hastalık, bela, sıkıntılı durumlarında değil sevinçli ve mutlu zamanlarda da insan Allah'ı hatırlamalıdır. Her iki durumda da kişi Allah'ı hatırlayıp şükretmelidir. Hz Peygamber; “Müminin işi tuhaftır, her işi hayırdır. Bu, yalnız mümine özgü bir şeydir. Sevindirici bir işle karşılaşsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Üzücü bir işle karşılaşsa sabreder, bu da kendisi için hayırlı olur.” diye buyurmuştur.
Nimetlerin kıymetini, çoğu zaman kaybedince anlıyoruz. Hastalandığımızda sağlığın, yaşlandığımızda gençliğin önemini anlıyoruz. Gençlik çağı altın çağdır. Ömrümüzün bu çağında sâlih amellerle meşgul olmalıyız. Yaşlı insanlar, bundan ötürü gençliğin değerini yaşlanınca anlıyor ve gençlere hep nasihatlerde bulunup sâlih ameller işlemeleri gerektiğini, boş vakitten oldukça uzak durmaları gerektiğini hatırlatmaya çalışmaktalar. Fakat ne yazık ki gençler bu hatırlatmaları kulak ardı edip yaşlılığı çok uzakta görmektedirler. Unuttukları bir şey var ki, o da ömrün çok kısa olduğu gerçeğidir. Peygamberimiz, “İki nimet vardır ki insanların çoğu onlarda aldanıyorlar. Bunlar; sağlık ve boş vakittir.” buyurarak bizi bu konuda uyarıyor.
Ayrıca kim Rabbine şükrederse kendi faydası için şükretmiş olur. Allah'ın insanların şükrüne ihtiyacı yoktur. Bütün insanlar şükretse veya tam tersi bir durumda da Allah'ın mülkünde bir artma ya da eksilme de olmaz.
Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
"Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır."(Lokman 12)