Dershane üzerinden çekilen kılıçlar, üzülerek seyrettiğimiz bir kavgayı daha da kızıştıracak gibi görünüyor. Belki de ilişkiler, bir daha tamir edilmeyecek bir şekilde kopacak gibi gözüküyor; çünkü üslup- özellikle Gülen grubunca- artık belden aşağıya vurmaya başladı.
Konuya “Kanımca” diyerek yaklaşmak, artık bir iyi niyet olarak kalıyor; çünkü artık kanaat manaat kalmadı.
Dershanelerin kapatılması, bardağı taşıran bir son damla ya da toplumun zihninin çabucak etkileneceği bir mesele olarak erkenden gündeme getirildi ve dipten yüzeye doğru seyreden bir alan hâkimiyeti kapma savaşı başlatıldı.
On yıla yakındır, dershane işiyle uğraşan/dershanede çalışan biri olarak bu meselenin kesinlikle bir dershane kapatılması refleksiyle gelişen bir tepki dalgası olduğuna inanmıyorum. Eğer, bu salt bir dershane kapatılma veya dönüştürme meselesi olsaydı; elbette bunu masaya yatırmak kadar doğal bir şey olamazdı. Oturulur, konu konuşulurdu; gerekçeleri üzerinde durulurdu, düşünülen yeni sistemin alternatif olup olmayacağı konuşulurdu.
Koparılan kızıl kıyamete bakınca meselenin, alanı çok geniş olan bir hesaplaşma olduğu kendiliğinden görülüyor. İnanın, mesele sadece dershanelerin kapatılması olsaydı bu gürültüyü koparan eyyamcı hizmet(!) kahramanları(!)na hak açısından bir arka çıkma boynumuzun borcu ve bu noktada mağduriyetin giderilmesi için çabalamak gönüllü bir vazifemiz olurdu.
Şu “Cihan” büyüklüğünde, “Samanyolu” galaksisinde, “Dünya” ikliminde, “Pensilvanya”dan gelen ve içinde bulunduğumuz “Zaman” deminde bir “Sızıntı”ya bağlı meydana dökülen ve alanlarda tepkileriyle hak(!) savaşı verenlerin ne kadar hak(!) sevdalısı ve mağduriyet sahiplenicisi(!) olduğunu geçmiş zamana zihinsel bir yolculuk yapmakla hatırlamak istiyoruz.
Henüz ispat edilmemiş noktalar için de hüsn-ü zannımızı koruyarak bu hatırlatmayı yapmak istiyoruz!
Baykal’ın istifasına yol açan kaset görüntülerin bir aşüftelik olduğu bilindiği halde kendisine Pensilvanya’dan ulaşan mesajda Fethullah Gülen, üzüntülerini, saygısını ve sevgisini bildirmişti. Baykal da bu hususta onun samimiyetine inandığını deklare etmişti.
Ecevit’in koalisyon ortağı olarak başbakanlık koltuğuna oturduğu bir dönemde bilinen bazı destekler için taltif dolu sözler söylediği zihinlerde tazeliğini koruyor.
Şu bilinmektedir ki; son yıllarda İslam dünyasında ve Müslümanlar arasında üzüntüye meyal veya sevgiye dönük birçok olayın gerçekleştiğiydi.
Nedense kayda değerin ötesinde böylesi bildirimleri hak eden konularda Pensilvanya’dan bir ses işitilmedi. Yoksa üzüntü veya sevgi ifade eden mesajlar geldi de biz mi fark edemedik? Hani dedim ya hüsn-ü zannımızı koruyarak dillendiriyoruz.
Her yıl Nisan- Mayıs ayı boyunca Peygamber Sevdalıları tarafından yurdun dört bir tarafında Medine coşkusunu taşıyan Kutlu Doğum etkinlikleri gerçekleştiriliyor. Mısralarında o kutlu Resule Kıtmir olmayı dile getiren Pensilvanya’daki şahıstan sevgi dolu bir cümle duyamadık!
Beş yılı aşkın bir süre, kuruluş amacına uygun olarak toplumu kemiren cehalet, fakirlik ve ahlaksızlıkla mücadeleyi önceleyen Mustazaf Der’in hukuksuz mesnetlerle kapatılması, Özgür Der’in saldırıya uğraması, HÜDA PAR’a ardı arkası kesilmeyen saldırı, tazyik, iftiralar noktasında üzüntüleri kulağımıza taşıyan bir ileti duymadık!
Allah’ın emri başörtüsünü öğrencilerin başından zorla çıkartan bir zihniyete karşı derin üzüntüleri içeren kınama veya tasvip etmeme mesajını alamadık!
Yıllardır, inananların sesi olma uğraşında yayın çizgisini sürdüren gazete, dergi ve televizyonlara dönük susturma operasyonlarını haksızlık olarak yorumlayan bir beyan göremedik, Samanyolu, Bugün, Dünya TV’lerin haber bültenlerinde ve Zaman’ın hizmet(!) için dizgi görmüş satırlarında!
Filistin, Suriye, Mısır, Afganistan, Pakistan, Kürdistan’daki mazlumiyet, katliam, vahşice öldürmeler üzerine Müminlerin gönlüne su serpecek bir açıklamayı göremedik!
Üstüne üstlük 28 Şubat sürecinde dönemin askeri cuntasına okulların üzerine yapılan bazı spekülatif haberler üzerine okulları devretmeye hazır olduğunu anlatan mektup orta yerde dururken,
Mavi Marmara bahadırlarını meşru otorite israil’den(!) izin almamakla suçlayan beyanın bilinirken, Türkçe Olimpiyatları saçmalığına Peygamber Aleyhisselamı da gelmiş gösteren akla seza açıklaman halen internet ortamındayken,
Şefaat gibi yüce bir hakkı başörtülülere karşı azgın boğalara dönüşen mevta bir Ecevit’e layık gördüğün bir istekken...
Ve bunun gibi nice şaşırtan, gönüllere incitici darbeler indiren tavır ve sözlerin varken sana ve sana gönül veren hoşgörü(!) ordusunun, hizmet(!) şakirtlerinin samimiyetine nasıl inanalım!
İnsanların birileri hakkındaki sevgi, saygı ve üzüntü beyanlarını çok görmüyor ve tuhaf karşılamıyoruz.
Sadece hoşgörü sınırlarının ne zaman mazlum, inanan, çilekeş insanımızı da içine alacağını merak ediyoruz.
Merakımız bir kez de sizin beyanlarınızla hoş görülse!