Birçok defa dile getirdiğim gibi bizler fethin ne olduğunu hep kitaplarda gördük. Belki üç yüz yıldan bu yana İslam Ümmeti olarak hatırladığımız bir fetih olayı yoktur. Aksine hep kaybediyoruz, işgal ediliyoruz.
Bizler de artık yıldönümleri geldiğinde geçmiş fetihleri yâd ederek teselli olmaya çalışıyoruz.
Dünya ağırsıklet boks şampiyonu Muhammed Ali vefat ettiğinde ben değişik bir hüzün duymuştum, nedir bu farklı hüzün diye düşündüğümde anladım ki; bu ümmetin fetihleri ve zaferleri unuttuğu bir çağda bize bir nevi fetih ve zafer sevinçleri yaşatmıştı, Allah rahmet eylesin.
Bir anlamda çoğumuza basit gelebilir; ama bugün bir kaç Müslüman futbolcunun Avrupa liglerinde attıkları gollerle de aynı sevinci yaşayan sayısız Müslüman var.
Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını da buradan kıyaslayabilirsiniz. Bizzat İstanbul’un fethiyle kıyasladığımızda elbette devede kulak mesabesindedir. Fakat İslam’ın izzetiyle yeniden donanma adına bunu asla küçük bir olay görmüyoruz. En azından Bizans kadar güçlü olan bir dünyaya rağmen bu açılışı büyük bir zafer olarak görüyoruz, Allah razı olsun.
Sadece bunu değil, Türkiye’nin İslam’la yeniden aziz olma adına attığı adımların hiç birini küçük görmüyoruz.
Devamını bekliyoruz. Başta Türkiye içinde Müslümanlara dayatılan zorbalıkların kaldırılmasını, zincirlerin kırılmasını temenni ediyoruz.
Dahası ve en önemlisi Türkiye halkının dört milyona yakın Suriyeli Müslümanı bağrına basması ve on yıla yakındır bunu sürdürüyor olması kanatları altında tutması, şereflerin en yücesi, fetihlerin fethidir. Allah da bunu karşılıksız bırakmayacaktır.
Fetih nedir bilmeyiz dedik; ama bize göre Suriyeli kardeşlerimize sahip çıkılması gibi dünyanın çeşitli yerlerindeki Müslümanlara ve mazlumlara ulaşmak da günümüzün fetihleri olsa gerek.
Mazlumların gönüllerini fethedebiliyorsak ayrıca bir de onların ülkelerini, şehirlerini fethetmeye hiç gerek yoktur.