Kürtçe’nin eğitim diline uygun olup olmadığı hususu yazılıp çiziliyor. Bu durum, aslında Türkiye’nin hala sığ tartışmaların girdabından kurtulamadığının bir göstergesidir. Bu yönüyle Türkiye’nin daha alması gereken uzun bir yolu olduğu görülmektedir. Meseleye ırkçı anlayışın dar kalıplarından sıyrılarak, korkuları, paranoyaları bir kenara bırakmak suretiyle ve cesurca yaklaşılmalıdır. Türkiye şimdi bu tartışmaların çok uzağında yer almalıydı.
Hala adaleti, kardeşliği, birlik ve beraberliği, sosyal barışı, insanlığı, temel hak ve özgürlükleri Türkiye’ye çok görenler ve bu memlekette yaşayan insanları buna layık görmeyenler vardır. Hem bunlar kim, biliyor musunuz? Bunlar kendilerini ülkenin sahibi gören, kendilerinden başka kimseyi yerli görmeyen, ülkenin menfaatlerini düşündüklerini iddia eden, ancak aslında ülkeye en büyük düşmanlığı yapan zevattır.
Bölücülüğün ne olduğunu dahi bilmeyen bu insanlar, temel hak ve özgürlükleri bölücülük olarak tanımlamaya, farklı kültür ve anlayışları bu nedenle de dışarıda tutmaya çalışmaktadırlar. Bu insanlar aslında bölücülüğün âlâsını yaptıklarının farkında bile değiller. İnanç, dil, kültür ve kimlik, yaratılış ile Allah tarafından insanlara ihsan edilen temel haklardır. Bir ülkenin birlik ve bütünlüğü; farklılıkları, inançları, dilleri, kimlikleri ve kadim kültürleri ile ülkede yaşayan bütün insanların kendilerini ait hissettikleri, sahiplendikleri değerler bütününün aynı çatı altında toplanması ile hasıl olur. Tarihte inşa edilen büyük medeniyetler bu şekilde inşa edilmiş, bu değerlerin korunması oranında asırlarca varlıklarını sürdürmüşlerdir.
“Ümmet” üst şemsiyesi, belki yüzlerce farklı kimliklerin, farklı dil ve kültürlerin, farklı aidiyetlerin bir araya gelebildiği bir çatı olmuştur. Bu çatı altında hiç kimseye Araplık dayatılmadığı gibi Arapça da kimseye zorla öğretilmedi. Kürt, kürtlüğünü, Türk Türklüğünü, Arap Araplığını, Farslar Farslılıklarını bütün yönleri ile yaşayabildi. Böylece bütün bu çatı altına giren milletler adı “Ümmet” olan tek devlet ve aynı şekilde tek bayrak altında asırlarca yaşayabildi.
Bugün lortlar kamarasında olduklarını sananların yapmaya çalıştıkları ise çok farklı bir şeydir. Üst çatı bu şekilde kurulamaz. Milyonlarla ifade edilen bir toplumun dilini, kültürünü, bir noktaya kadar inancını yok sayarak ya da ölüme mahkum ederek birlik ve beraberlik sağlanamaz. Bölücülük, sadece sınırları ayırma emeline sahip olmakla izah edilemez. Bu tarif bölücülüğün tamamını ifade edemiyor. Kavramların doğru anlaşılması gerekir. Toplumun önemli bir kısmının kültür, kimlik ve dillerini görmezden gelip yok saydığınızda da bölücü oluyorsunuz. Hatta bu tür bölücülük, elinde silah olan bölücülerden çok vahim sonuçları olan bir bölücülüktür. İnkâr ve asimilasyon, silahlı bölücülüğe malzeme üreten bir imalathane gibi işlev gördü tarih boyunca.
Kürtçenin pedagojik anlamda eğitim dili olamayacağını düşünenler Kürtçenin nasıl bir dil olduğunu bilmiyorlar. Velev ki Kürtçe eğitim dili olacak yeterlilikte olmasın. Bu kimin suçudur? Bunun sorgulanması gerekmiyor mu? Kürtçe dil, gramer, lehçe ve kelime hazinesi ile dünyada sayılı zengin dillerden bir tanesidir. Ancak sorun bu değil. Bugün pedagojinin gerektirdiği alt yapıya sahip değil ise; devlet bunu koruyup geliştirmediği içindir. Türk Dil Kurumu gibi bir Kürt Dil Kurumu kurulmadığı içindir. Yeteri kadar Kürt Dili Enstitüleri kurulmadığı ve Kürtçe eğitim yapan medreseler kapatıldığı içindir. Yeteri kadar Kürtçe kitap, dergi, gazete ve televizyon olmadığı içindir.
Elhasıl, söylenecek çok şey vardır. Bu memleket, bu kısır döngüden kurtulmalıdır. Herkes kendisi olarak yaşama hakkına sahip olmalıdır. Bunu başaramadığımız müddetçe sadece bir birimizle uğraşacağız.