Boşandıktan sonra çocuklarının kendisine gösterilmediğini dile getiren beyefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Okulda tanıştığım kızla üç yıl süren bir arkadaşlıktan sonra evlendik. Babam ile annem, kıza hiç güvenmemişlerdi, ‘bunun ailesi filan bize uymaz' demişlerdi ama ben onları dinlemedim sonuçta evlendikten hemen sonra kavgalarımız başladı. Aynı evde zoraki yaşayan iki yabancı gibiydik. Bir kız bir erkek iki çocuğumuz oldu ve cehennem gibi bir sekiz yılın ardından boşandık. Mahkeme, çocukların annesinde kalmasına hükmetti. Haftada bir gün çocukların bende yatılı kalma hakkı da verdiler. Birkaç defa çocukları bu şekilde aldım. Sonra bana göstermemek için bir sürü oyun ve hileye başvurdular, raporlar aldılar, benim gideceğim gün farklı adreslere gittiler. Ben de mahkemeye verdim. Mahkeme çocukların annesine iki ay hapis cezası verdi erteledi. Bu sefer de, onun avukatı beni savcıya şikayet etmiş, güya çocuklarla görüştüğümde onlara eziyet veriyormuşum.
Çocukları da bana karşı öyle doldurmuşlar ki, oğlan bana bir defasında; “baba sana niye kötü adam diyorlar” dedi. İki hafta önce de çocuklar için gittiğimde iki tane dayıları vardı, onlar kapının önünde beni tartakladılar. Her tarafım şişti, gittim rapor aldım. Şimdi onlar için suç duyurusunda bulunacağım. Çocuklarıma beni unutturmak için ellerinden geleni yaptıkları gibi beni de bu konuda bıktırıp uzaklaştırmak istiyorlar. Boşanırsam bu kadının şerrinden kurtulurum demiştim. Ama öyle kolay olmadığını anladım. Boşandıktan sonra ibadetlerimde de bir gevşeklik oldu. Zihnim dağıldı, bir türlü irademi kontrol edemiyorum, bir hedefe odaklanamıyorum. Psikolog nedir bilmezdim. Geçen gün dördüncü terapi seansına gittim. Lütfen dua edin, çok morale ihtiyacım var..”
En son cümleler acaba evliliğin ilk başında mı söylenmeliydi? Bir çok doktorun klişe olarak tekrarladığı bir kınama cümlesi vardır: “Neden bu kadar geciktin, geç geldin, neden hastalığın belirtilerini farkettiğin anda bir muayene olayım demedin?” Tabi bu cümleler hastanın ruh halini daha da olumsuz etkilediği için bilinçli hekimler, böyle ümit kırıcı sözleri telaffuz etmekten kaçınırlar.
Bir helali Allah sevmiyorsa, bu sevimsizliğin elbette pratikte bir karşılığı olacaktır. Ancak Allah Hayy ve Kayyum'dur. Varlığı ve birliği gibi, isimleri, sıfatları, tecelliyatı ve tasarrufatı da süreklidir. O, sadece evliliklerinde sabredenlere nice kerametle lutfeden değil, boşandıktan sonra da, sabredip kendisine sığınanların yardımcısıdır. O, yalnızca kendisine ibadette azami derecede dikkat ederek günahın her çeşidinden uzak durmaya çalışanların değil, nice cürümlere dalıp, sonunda bir yerde bir şekilde kendisine el açanların da Rabbidir.
Hasılı, cennetten kovulan ve cezaların en büyüğü olan ümitsizliğe mahkum edilen İblis'tir yani şeytandır, biz ise istediğimiz takdirde tekrar oraya döndürülmek üzere bir süreliğine yeryüzüne indirildik. Kendi yaşadıklarımıza ve çevremizdekilere evvela böyle bakmakta fayda var.
Anne kalbi, normalde şefkat ve merhamet açısından daha konforludur. Fakat kalpler, gafletle, nisyan ve isyanla kararıp katılaşırsa ne konforu kalır ne de neşesi. Kendi kalbinize yaptığınız yatırıma ise engellere aldırış etmeden devam ederseniz, gönlünüz güven yaymaya başlar. Çocuklara aleyhinizde söylenmiş olan ne varsa, bunlar zamanla sizin azminiz ve çabanıza çarpar ve eriyiverir. Siz sahibinizin eline/ipine/sevdiklerine sımsıkı tutunun, onu bırakmayın, size ihsan ettiği çocuklar da sizin elinizi tutsunlar. Ve sizi bir kadının değil, şeytan ve nefs-i emmarenin yıktığını unutmayın. Tıpkı sizi ayakta tutanın da ne mahkeme, ne dava, ne şu ne bu değil, sizi var eden olduğunu unutmamanız gerektiği gibi.
Allah yardımcınız olsun. Duaya ihtiyacı olan, makbul duayı nerede bulacağını ve nasıl alacağını da bilir.
Dua bekleriz.