Göz doktoru muayene ettiği hastasına uygun bir gözlük verebilmek için ne kadar mercek varsa teker teker takıyor, adama karşısındaki yazıyı göstererek “hadi şimdi oku” diyormuş ama adam bir türlü okuyamıyormuş, yakın, uzak ne varsa denedikten sonra bir ara doktorun aklına gelmiş; “Yoksa sen okuma yazma bilmiyor musun?” diye sormuş. Adam pişkin bir şekildi;
“Okuma yazma bilsem buraya gelir miydim hiç, bizim arkadaş “gözlük yokken okuyamıyordum, doktora gittim, gözlük verdi, şimdi okuyorum dedi, ben de onun için geldim” demiş. Bu burada dursun.
Biz her zaman için iyimser olduk, inşaallah şu pandeminin sonu göründü gibi, artık normal hayatımıza dönecek gibiyiz.
Hepimizin bildiği gibi pandemiyle birlikte çok şey değişmişti. Daha önceki günlerimizi normal günler olarak nitelemiş olmalıyız ki şimdi normalleşmeden bahsediyoruz.
Pandemi gerek bireysel yaşantımızda, ister toplumsal yaşantımızda normal olan neyimizi değiştirmişse şimdi eski düzenimize yeniden dönmeye başladık sayılır.
Kimsenin söylemesine gerek yok, herkesin ilk yapacağı şey galiba telafidir. Telafi kelimesi belki hayatımızda ilk defa bu kadar somutlaşacak. Özellikle bireylerle birlikte devlet kurumlarının kayıplarının telafisi için zannedersem hummalı bir çalışma gerekecek.
Bu arada, başta verilen canlar olmak üzere bazı şeyleri telafi edemeyeceğiz, Allah onlara rahmetiyle muamele buyursun.
Kayıplar denince, pandemi döneminde bir şeyi çok iyi öğrendik galiba. Bir ülkenin bildiğimiz ordusundan başka bir de “sağlık ordusu” olduğunu, olması gerektiğini.
Konumuzun başlığı normalleşme idi, biz yine ona dönelim.
Peki, herkes normalleşebilecek mi şu andan itibaren?
Bilemiyorum. Bildiğim bir şey var, pandemiyle birlikte anormalleşenler onun gidişiyle normalleşebilecek.
Fakat baştan beri anormal olanların boş yere normalleşmesini beklemeyin.
Bunlar ne zaman ve nasıl oluştu bilmiyoruz ama toplumda hatırı sayılır miktarda anormaller olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Siz onların gözüne istediğiniz numara gözlük takın boşunadır, kesinlikle normalleştiremezsiniz.
Takıntılarından, saplantılarından, inatlarından bir milim ileriye adım attıramazsınız.
Bu tür insanların durumunu anlatan en iyi kelime cinnettir.
Seküler hayat tarzının en somut ürünüdür bunlar.
Keşke bu anormaller kendi evlerine kapanmış, kendi dünyalarının dışına çıkmayan kişiler olsa, bir nebze de olsa tahammül edilirler.
Fakat bunlar hep orta yerdelerse, ekranlardan inmeyen tiplerse vay o toplumun haline.
Normalleşmenin de doğru dürüst tadını çıkartmayacaklar.