Müftülük görevinden ayrıldığımız yıl bir kitabevi açmıştık. Kitap temini için İstanbul’daki toptancı dostlarımız yardımcı oluyor, kitap seçiminde tavsiyelerde bulunuyorlardı. Ben hiç istemediğim halde Yahudilik ve masonlukla ilgili kitapları önüme yığıyorlardı.
Çoğumuzun hatırlayacağı üzere o dönem bu kitaplar çokça satılıyordu yani ticari anlamda yanılmıştım. Fakat ben o gün de bu gün de aynı düşüncedeydim ve bu kitapları çok zararlı görüyordum. Bu kitapları okuyanlar nasıl bir noktaya geliyorlardı biliyor musunuz?
“Boşuna direnmeyelim, dört bir taraftan kuşatılmışız, her taraftan sarılmışız...”
Çünkü bu kitaplarda öyle bir Yahudi, öyle bir MOSSAD, öyle bir CIA anlatılıyordu ki, her birimizin aldığı nefesi, attığımız her bir adımı bilen, gören, izleyen bir güç ve kuvvete sahipti. Hatta sadece bilen, izleyen, gözetleyen değil aynı zamanda yönlendiren, yöneten bir güç ve kuvvet! Karşısında yapılabilecek hiç bir şey yok!
Biliyor musunuz? Şirkin değişik bir şeklidir bu. İnsan sadece sevdiklerini abartarak putlaştırmaz, korktuklarını, nefret ettiklerini yani düşmanlarını da abartarak putlaştırabilir.
Öyle bir Yahudi, öyle bir MOSSAD, öyle bir Amerika ve CIA anlatılıyor ki, bu anlatılanlar olsa olsa bir ilah olabilir. Hani Rabbimiz kendisini anlatırken “Bir tek yaprak kıpırdamaya görsün, onu mutlaka bilir...”
Şu son günlerde bakıyorum da insanımızdan yine aynı panik havasına kapılanlarımız var.
Başta Amerika ve siyonist terör devletinin şımarık ve haydutça çıkışlarına Sudan’daki gelişmeler de eklenince kuşatılmışlık düşüncesine kapılanlar kendilerini haklı görebilirler.
Bizler hiç de öyle düşünmüyoruz, benzer durumların geçmişte de yaşandığını biliyoruz. Kuşatılmışlığı asla kabullenmediğimiz gibi yarınların İslam’ın olduğuna inanıyoruz.
Daha önce ertelenmiş olsa bile bu defa baharın kesinlikle engellenemeyeceğine inanıyoruz.
Bilerek veya bilmeyerek kuşatılmışlık havası yaymak isteyenlere karşı uyanık olmamız gerektiğini bilelim.
Şurası unutulmamalıdır ki İslam, gelmekte olandır.