Suud Hanedanının her ihanetinden sonra “Haccın boykot edilmesi” konusu gündeme geliyor. Geçekten İslam hukukunda şartlar ne olursa olsun “haccın boykot edilmesi” mümkün mü? Gerçekten bunun bir yolu var mı?
Ayetle sabittir ki Kâbe, “Allah’ın Evi” sıfatına haizdir. Bu da onun statüsünün her türlü siyasi mülahazanın ve tartışmanın dışında olduğunu ifade eder. Buna göre Kâbe’nin siyasi olarak bir yerlere ait görülerek boykot edilmesi onun söz konusu statüsüne karşı bir nevi bir tecavüzdür. Çünkü böyle bir yaklaşım Kâbe’yi sadece işgal edilebilir bir toprak parçası, dünyevi manada siyasi bir yapının bir cüzü haline getirir. Oysa bunun kabul edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle Peygamber (sav) müşriklerin putlarının bulunduğu Kâbe’yi tavaf etmiştir. Aynı şekilde siyaseten Mekke üzerinde egemenlik iddiasında bulunan Kureyş ile Hudeybiye’de anlaşarak Kâbe’yi tavaf etmiştir. Çünkü Peygamber (sav) Kâbe’yi Kureyşin hakimiyeti altında görmüyordu. Kâbe’nin siyasi bir araç haline gelemeyeceğini de şüphesiz biliyordu. Kısacası Kâbe’nin içi putlarla doldurulsa da Kâbe, fiilen işgal edilemez. O her zaman ve mutlak olarak Allah’ın evidir ve hiçbir şey onun bu vasfına halel getiremez. Bu nedenle “Haccın boykot edilmesi” gibi bir yaklaşım asla doğru değildir ve kabul edilemez. O halde yapılması gereken nedir?
Mekke ile Medine iki haram belde olarak “Harameyn” statüsüne sahiptir. Haram bu iki beldeyi içine alan bölgeye ise “Hicaz” adı verilmektedir. Buna göre bu iki mukaddes belde “Haram” ve “hicaz” statüsüyle tam ve mutlak bir koruma altındadır. Hicaz, bariyer ve engel manasındadır. Haram ise insanın can, mal ve ırz güvenliğinin mutlak olduğu yer manasındadır.