Geçen Pazar günü Peygamber Sevdalıları olarak bir hafta sonu daha geride bırakırken Diyarbakır İstasyon Meydanında mahşeri bir kalabalığa şahitlik ettik. Diyarbakır, Diyarbakır olduğu olalı böyle bir kalabalık görmedi. Meydana varan dört büyük bulvardan arka caddelere, yan sokaklara ve parklara kadar her taraf doldu taştı. Tek ifadeyle, bu güne kadar bu coğrafya böylesine muazzam, böylesine muhkem ve muhteşem bir kalabalığa tanıklık etmedi.
Ancak gözden kaçmayan bir gerçek daha vardı! O da meydanın o kadar dar ve sıkıcı olmasına rağmen gönüllerin geniş, yüzlerin sevimli ve tebessümlü oluşuydu. Gözler ağlıyor yaş döküyor ama içi fer gibi parlıyordu. Belliydi ki bu ağlama, üzüntü ve kederden gelen bir ağlama değildi. Bilakis sevinç ve Resulüllaha özlem duymanın ağlamasıydı. Şahsen ben, o coşkuyu, o mahşeri kalabalığı gördüğümde bu duyguyu yaşadım. “Bu günleri bize gösterdiğin için şükürler olsun sana ya rab!” deyip sevinç ve şükür gözyaşlarını döktüm.
Biraz duygusal yaklaşıyor olabilirim; ama gördüğüm manzara bunu gösteriyordu. Yüz binlerce insanın duyguları benimkinden çok daha kabarık olduğunu gördüm. Yanımda Ürdün, Amman Üniversitesi’nden gelen bir öğretim görevlisi vardı; bir kulağı tercümanda, bir kulağı alandaydı. Bazen iradesine hâkim olamıyor tercümanı da bırakıp ortama kilitleniyor ve tekbirlere eşlik ediyordu. Yine Amerika’dan gelen bir profesör vardı. Pür dikkatle platformu ve alanı izlerken İngilizce bir şeyler mırıldanarak gözyaşı döküyordu.
İşte bunlar gibi İran’dan, Irak Kürdistan’ından, Ürdün’den ve Amerika’dan gelen daha birçok aktivist ve ilim adamı, gerek program esnasında ve gerek daha sonra yaptığımız görüşmelerde hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaştıklarını, hayatlarında ilk olarak böyle bir şey gördüklerini söylemekten kendini alamadılar. Bu vesileyle Türkiye’ye ve özellikle Kürt Halkına ve bahusus Diyarbakır insanına müteşekkir olduklarını, onlara olan sevgilerini ve hayranlıklarını tekrar tekrar ifade ettikleri gibi bu tür ziyaretlerin bundan sonra da devam edeceğini ifade etiler.
İstasyon Meydanı, bir başka gerçeği de ispatladı. Ki, bu meydan, farklı bölgelerden ve ülkelerden gelen insanların, ırk, renk, dil ve bölge gibi beşeri bağlardan sıyrılıp İslam kardeşliğinin potasında eriyip kaynaştığı bir havuzu andırıyordu. Bir ana merkez, bir çekim alanı hükmünü alan bu havuz, dört bulvardan çağlayan ırmak misali akan insanların buluştuğu yegâne eksen olmuştu. Bu havuzda insanlar birbirine karışıyor, birbiri içinde kayboluyor, birbirinde fani oluyor, tek ses ve tek yürek olmuş bir ümmet olduğunu haykırıyordu.
O gün Diyarbakır İstasyon Meydanı, herkesi sevgiyle kucaklayan bir şefkat kucağı, bir huzur kaynağı örneğiydi. O gün Diyarbakır bir başkaydı. Her tarafta sevgi ve saygı vardı, Muhammedî aşk ve sevda kaynıyordu yüreklerde. Somurtkan yüzler ve öfke kokan bakışlar hiç yoklardı piyasada. Herkesin yüzü parlıyor, gözlerinin içi gülüyordu. Çünkü çağlayan Muhammedî sevda, dalga dalga herkesi sarmış, herkesimi kuşatmıştı.
İşte bütün bunlar yeni bir ufuk beliriyor ve açık bir adres gösteriyordu insanlara. Artık bu coğrafyada Peygamber Sevdalıları vardır. Artık bu coğrafyada, doğunun da batının da seküler mantığı iflas etmiştir. Papağan tiplerin ezberi bozulmuş, kafaları karışmış ve hesapları ziruzeber olmuştur. En önemlisi ise ırkçılığın da putçuluğun da her çeşidi ayaklar altına alınmıştır. Bu halk Müslüman’dır ve Müslümanlığını hiçbir şeye değişmeyecektir.
Evet, herkesi bu sevdaya, bu sevdada birleşmeye bütünleşmeye ve kardeşliğe davet ediyoruz. Zira kurtuluş burada, huzur ve mutluluk burada, barış ve kardeşlik buradadır. Burada herkese yer var. Allah’a kulluk ilkesi dâhilinde bu sitede herkesin oturmaya hakkı vardır. O yüzden buraya gelin diyoruz. Tıpkı Hazreti Mevlana’nın dediği gibi: ne olursan ol, yeter ki gel… Ancak bu temiz siteye kötülüklerini bırakarak gel.
Burada bir not daha düşmek istiyorum: Herkes bu seneki Kutlu Doğum etkinliklerinin patlama yapmasını çağrı TV’ye bağlıyor. Ya… Bu çağrı TV ne mübarek bir şeymiş. İbrahim’i bir nida ile bir çağırıyor, çağlayan ırmak misali insanlar fevc fevc akıp geliyorlar. O halde, bu çağrıya, bu rehbere iyi kulak verelim ve kıymetini bilelim. “Çağrınız rehber olsun” dileğiyle.
Doğruhaber Gazetesi