Deniz Baykal uzun süre Nesrin Baytok ile olan gayri meşru ilişkisiyle ve birileri tarafından servis edilen görüntülerle konuşuldu. Bu görüntülerin çekilmesinin, basına sızdırılmasının komplo olduğu, amacın CHP'nin yeniden dizayn edilmesi olduğu iddia edildi uzun süre. Nitekim bir süre sonra Önder Sav'ın desteğiyle Kılıçdaroğlu piyasaya sürüldü. Kısa süre içinde Önder Sav da tasfiye edildi ve CHP yönetimi tümüyle Kılıçdaroğlu'nun kontrolüne geçti.
Artık Baykal CHP'de sadece milletvekili idi.
Deniz Baykal'ın ismi “meclis başkanlığı” için gündeme geldi; ama Ak Parti bunu kabul etmedi ve o konu da kapandı.
Referandum gündeme gelinceye kadar sessizdi Baykal. Birden yine ön plana çıktı, mitinglere katıldı, konferanslar verdi. ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemine” en yüksek perdeden tepkisini dile getiriyordu.
Baykal, Trabzon'da yaptığı konuşmada, Anayasa değişikliği referandumunu eleştireyim derken “Peygamber” hakkında cahilce ve akıl almaz laflar etti: "Böyle bir yetkiyi peygambere versen peygamberi bozarsın. Olmaz, kimseye bu yetki verilmez, verilmemeli."
Ellerindeki küçük yetkilere rağmen bozulan, toplumu ve aileyi bozacak eylemlere imza atanların ettikleri laflara bakın hele!
Her şeylerini laiklik ve Atatürkçülük üzerinden değerlendiren, laiklik ve Atatürkçülüğü “mihenk” olarak dayatan Baykal ve Kemalist zihniyet ne olduysa bu süreçte dini kavramlar üzerinden mesajlarını vermek istiyorlar. Bilmedikleri bir alanda sormadan, soruşturmadan hadlerini aşan laflar edebiliyorlar.
Doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu'ndan böyle “gaf”lar bekliyorduk; ama eski bir siyasetçi ve hukukçu kimliğiyle Deniz Baykal'ın böyle bir cahilliğe ve haddini bilmezliğe doğru savrulacağını tahmin etmiyorduk.
Laik zihniyet ve seküler dünya görüşünün kavramlarımıza nasıl anlamlar yüklediğini de böylece öğrenmiş olduk.
Bir defa Baykal'a şunu hatırlatmakta yarar var: Peygamberlere yetkiyi sadece Allah verir. Allah'ın yetki verdiği kişiye de sınır çizmek zihni dünya çamuruna bulanmış kişilerin haddi değildir. Peygamberler de sadece yetki aldıkları İlahi makama hesap verirler.
Eğer “Bizim maksadımız hüküm ve hükümdarlık yetkisidir, biz Peygamberlik yetkisini kastetmiyoruz” diyorsanız yine battığınız çamurda debeleniyorsunuz demektir. Hz. Süleyman hem bir peygamber hem de bir hükümdardı. Kendisine Allah katından öyle bir yetki ve mülk verilmişti ki, ondan önce ve sonra kimse o mülke nail olmadı. Bu da sizin tezlerinizin batıl olduğunun en önemli delilidir.
Kemalistlere tavsiyemiz kendi alanlarına çekilip kendi önderlerini sorgulamalarıdır. Mesela Atatürk'ün 15 sene boyunca görev yaptığında hangi kurum veya kişilerce denetim ve kontrole tabi tutulduğuna dair bize bir-iki örnek verseler…
DEVLET YETKİ VERMESEYDİ!
Ellerine azıcık bir imkan geçtiğinde “yetkilerini” öylesine kötüye kullanıyorlar ki, herkes şaşırıyor.
Duyarlılıkları ise sadece kendilerine işliyor…
Buyurun size ilginç bir bilgi…
CHP, chp.org.tr adresi üzerinden, Bilgi ve İletişim Teknolojileri Genel Başkan Yardımcılığınca hazırlanan resmi internet sitelerinden 7 milyon liraya yakın tasarruf etmiş.
Partinin Bilgi ve İletişim Teknolojileri Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Erdal Aksünger, CHP'nin kullandığı tüm internet sitelerinin yazılımını ve bakımını kendilerinin yaptığını aktarmış. Böylece ekstra masraftan uzak tutmuşlar partiyi.
CHP'ninki tipik Anadolu köylüsü kurnazlığı!
Kendi kesesinden olunca dikkatli; ama başkasının kesesinden son derece cömert! Yakıt ve iletişim masraflarını devlete ödeten üyeleri için de bir tasarruf programı uygulasa ya… Kamuoyu günlerce katip üyelerin trilyonluk masraflarını konuşmuştu.
Hatta bir centilmenlik yapıp devlete ödettikleri masrafın bir kısmını üstlendiklerini söyleseler…
“O kadar da olmaz” mı diyorsunuz?
Ne olmuş yani! Neticede bir cebinden diğerine koyacak parayı.
Yani CHP, devlete yardım için gelen parayla kurulan İş Bankasının parasını çatır çatır yiyebiliyorsa ve bu para başka hiçbir partiye verilmiyorsa…
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, E. D. Türkmen'in trilyonluk iletişim masrafları için “Devlet bu yetkiyi vermeseydi” diyorsa…
Demek ki Baykal “yetki bozar” derken aynadaki yansımalara bakıyor; ama görmek istediklerini suçluyor.