Malum, referandum geride kaldı. Genel olarak değerlendirmeler yapılmanın yanı sıra, özelde de Kürtlerin tercihleri pek çok köşe yazarının makalesine konu olmakta. Aralarında gazetemizin bazı yazarlarının da bulunduğu İslami-muhafazakâr medya ilişikteki tabloyu esas alarak Kürtlerin olumlu yönde bir değişim yaşadığını, PKK ile arasına mesafe koyduğunu, birlik ve beraberlik noktasında karar verdiğini, Hükümetin de bundan sonraki adımlarını daha bütünleştirici atması gerektiğini dile getirmektedir.
Sol-seküler medya ise olay madem istatistik, o zaman cumhurbaşkanlığı seçimi ile mukayese yoluna gitmekte ve Kürtlerin çok da fikir değişikliği yaşamadığını, AK Parti'nin 2014'te kaybettiği Kürtleri henüz kazanamadığını ifade etmektedir. Hakikaten 2014 Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına baktığımızda Sn. Erdoğan'ın Diyarbakır'da %33, Batman'da %38, Mardin'de %36, Van'da %42 oy aldığını görürüz. Bölgedeki diğer iller de benzer bir durum arz ediyor. Bu durumda Sn. Erdoğan'ın henüz 2014 yılından beri kaybettiği kitleleri kazanmaya başladığı dile getirilebilir. Yoksa sadece ilişikteki tabloya bakıp on yılların sorunlarını görmezden gelirsek bir müddet kendimizi avutmaktan başka elimize bir şey geçmeyeceği gibi sonraki seçimlerde de istenmeyen sonuçlarla karşılaşmak sürpriz olmaz.
Referandum sonucu üzerine Türk-İslamcı bir arkadaşım ile muhabbet ediyoruz. Gayet öfkeli, gergin… Kürtlerin şu an baskı altında olmadıkları halde, devletin terörü bitirme noktasına getirmesine rağmen hayırın bölgede bu kadar fazla çıkmasını anlayamadığını söylüyor. Hakikaten onun gibi, Fırat'ın batısında yaşayan pek çok insan, bu neticeyi anlayamıyor, açıkçası kolay kolay anlamalarını da beklemiyorum.
İnsanlarımızın çoğu yüz yılı aşkın bir süredir devam eden Kürt sorununu basit bir ekonomi ve baskı meselesine indirgeme hatasına düşüyor. Bu yorum sadece sokaktaki sıradan vatandaş tarafından yapılsaydı çok da problem değildi. Ama ne yazık ki bu değerlendirmeler köşe sahipleri, hatta profesör-sosyolog etiketli araştırma şirketleri tarafından da yapılınca birkaç kelam etmek farz oldu.
Önce şu ekonomi meselesine değinelim: Kürt meselesi salt bir ekonomi sorunu olsaydı referandumda AK Parti'nin Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya vb. yerlerde kaybetmesi söz konusu olmazdı. Hadi İzmir'i ideolojik sebeplere bağlayıp teselli bulsun sorumluluk sahipleri. Peki, diğer gelişmiş illerin, hele hele Ankara ve İstanbul'un kaybı, ekonomik sebeplerle izah edilebilir mi? Demem o ki Kürt coğrafyasını herhalde İstanbul kadar kalkındıramazsınız, bunu başarsanız bile sırf bu hamle ile Kürt meselesi bitmez, zira sorun sadece ekonomik bir sorun değil. Önce bunun anlaşılması lazım.
Gelelim baskı meselesine. Bu çok sığ, çok yüzeysel bir yaklaşım. Yukarıda ifade ettiğim gibi asıl sıkıntı ise sosyolog, uzman, yazar-çizerlerin de bu sığ bakış açısına sahip olması. Bizim gazetede de bazı arkadaşlar, bu hataya düşmüyor değil.
Evet, mesele sadece baskı meselesi değil, sadece ekonomik bir mesele olmadığı gibi. Kürt coğrafyasını İstanbul gibi ekonomik olarak kalkındırsanız da, İstanbul gibi seçmen iradesini tamamen özgür kılsanız da yine de, kanaatimce, PKK çizgisindeki partiler mevcut oy kitlesini korumaya devam eder.
Neden mi? Can alıcı soru da bu zaten. Çünkü Kürt kardeşlerimizin kafasında şu algı var: Devlet Kürtlere verdiği temel hakları PKK'nın varlığı sayesinde verdi, PKK olmasaydı Devlet bu hakları vermezdi. Son zamanlarda bile talep edilen haklar PKK ile pazarlıklar sonucu veriliyor, Devlet Kürtlerin taleplerini PKK olmadan dikkate almıyor algısı hâkim Kürt kardeşlerimizde. Bu algı, zannımca, sadece HDP seçmeninde değil, bölgede oy alan AK Parti ve HÜDA PAR seçmeninde de var.
Demem o ki PKK'nın sona ermesini, terörün bitmesini istiyorsak Kürt vatandaşlarımızın bu algısını değiştirmemiz gerekiyor. Kürtler, PKK olmadan da taleplerinin dikkate alındığını, insani ve İslami haklar konusunun kimseyle pazarlık konusu yapılmadan hızlı bir biçimde adım atıldığını görmeli.
Yoksa PKK'nın savaşımı olmadan Devlet, Kürtlere hak falan vermez algısı değişmedikçe üzülerek ifade edeyim ki PKK bitmez. Evet, bu algı değişmedikçe PKK bitmez, ama algı değil, eğer kimilerinin ifade ettiği gibi olgu söz konusu ise işimiz daha da zor.