Bir önceki gün akşam-gece saatlerinde işgal rejimi, yine Filistin'i yani Gazze'yi vurdu. israil yirmiden fazla hava saldırısıyla El-Beric, Şucaiyye ve Han Yunus mahallelerindeki bazı noktaları ateş altına aldı. Resimlerdeki alev topları yine yürekleri ağza getirdi.
Daha önce yaptığı vahşi saldırılarla mazlum coğrafyayı kan ve gözyaşı şeridine çeviren terörist rejim, uzun süredir yaptığı tahrikler dışında saldırılarına ara vermişti.
Özellikle Mavi Marmara Şehitlerinin kanı, terör şebekesini zor durumda bırakmış, onları bir noktada ‘anlaşma'ya zorlamıştı.
‘Onları anlaşmaya zorlamıştı' diyorum çünkü işgalci rejim, Filistinlilere dönük hiçbir katliamda bu yönlü bir adım atma ihtiyacını hiç hissetmemişti; Filistinlilere yaptığı saldırılarla alakalı hep “yaptık, yapmaya da devam edeceğiz” anlayışıyla hareket etmişti.
Mavi Marmara olayı israil'i sanık sandalyesine mahkûm etmiş, alınacak hukuki bir kararla da en azından dünya nezdinde katil oluşları bir kez daha ilan edilecekti.
Ancak maalesef israil'in küresel terör şebekeleri üzerinden yürüttüğü çabalar sonuç verdi ve Türkiye ‘6 yıllık direniş'in ardından geri adım atmak durumunda bırakılmıştı.
israil'le ilişkilerin yarı yarıya da olsa askıda olduğu dönemlerde Türkiye'de terör olaylarının tırmandığı, hatta ülkenin bir darbeyle dahi karşı karşıya kaldığı bir gerçek. Ancak mesele israil olunca ‘anlaşma'nın ve ‘güven duyma'nın ne kadar doğru olduğunun gerçekten tartışılması gerekiyor.
İlan edilmeyen tüm bu gerekçeler bahanesiyle veya nedeniyle, -09 Aralık 2016'da yoğun tepkilere rağmen alınan mahkeme kararıyla- sanıkların daha doğrusu israil rejiminin yargılandığı davadan vazgeçildiği ilan edildi.
Bu kararın, Kudüs Muharebesi'nde Osmanlı güçlerinin, 09 Aralık 1917'de teslim oldukları gün ve aya denk gelmesi dikkatlerden kaçmamıştı; tarih yine tekerrür mü ediyor diye?
Şimdi;
Daha önce zorda kalan israil'in kapandan kurtulmuş bir edayla özellikle Türkiye'nin bir Bakan'ının(Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı) israil'de olduğu bir tarihte ve günde her ne bahane ve sebeple olursa olsun savaş uçaklarını havalandırıp Filistin/Gazze'nin boş arsalarına dahi olsa bomba yağdırıyor olması, yabana atılacak bir mesaj olmasa gerek.
Bakan ziyaretinin eleştirilmesi ayrı bir konu; Türkiye'nin daha önce öngördüğü şartlar yerine gelmeden böyle bir ziyareti hoş görmek mümkün değil; ancak ziyaret gerçekleşirken Türkiye hassasiyetlerinin göz ardı edilerek gelen bu saldırılar da tamamen Türkiye'ye karşı bir nezaketsizlik ve hakarettir.
Türkiye'nin Bakanı israil'deyken atılan bombalar, ‘savundukları halka yağdırılanları ‘Bakan' gelmişken bir de gözleriyle ‘görsün' diye atıldığını anlamak için stratejist olmaya gerek yok. Burada, ‘kotarılan hakları tepe tepe kullanma seansları' uygulandı, uygulanıyor.
İnanın, israil'in, Filistinlilere dönük reva gördükleriyle alakalı tek endişesi direniş hareketleri ve dışarıdan ciddi manada göreceği tepkidir. Direniş hareketleri ve dışarıdan kendilerine doğrultulan ciddi tepkiler olmasa, israil 24 saat beklemez ve zulmün her çeşidini icra ederek tam bir istila hücumunu başlatır.
israil'in ‘Şu Bakan burada… Gazze için insanlarını kurban edenler misafirimiz…' diye bir nezaket ve anlayışı kesinlikle yok. Onlar emperyalist güçlerden devşirdikleri imkânlar ve cüretkârlıkla hoyratça davranır ve davranmaya da devam edeceklerdir. Onları adalet terazisine getirecek girişimlerden vaz geçmek, sadece cüretlendirecektir, bugün gördüğümüz gibi.
Selam ve dua ile…