Toplumun hızla bozulduğu, ahlakın çöktüğü, günden güne insanın insanlıktan uzaklaştığı bir ortamda yaşanan facialar sürpriz değil beklenen neticeleridir. Daha aile içi şiddet, çocuk istismarı, cinsel suçlarla mücadele konusu gündemden düşmemişken Soma faciası düştü gündeme. Acıların zirve yaptığı bu facia karşısında iktidar hırsıyla tepinen siyasetçilerin dalaşına şahit oluyoruz. Hemen olayı siyasi ranta tahvil edenleri, insanların acısı üzerinden ucuz siyaset yapanları cenaze görüntüleriyle birlikte izliyoruz. Bu ve benzeri olayları iktidara saldırı için fırsat gibi görenler karşısında iktidarın da sırf iktidarını koruma refleksiyle karşı duruşu, ayrıca bir insanlık faciasıdır.
Böylesi toplumsal facialar karşısında ilk gündeme getirilen şey bu konudaki yasal düzenlemelerin yeterli olup olmadığı ve sorumlulara verilecek cezaların caydırıcı olup olmadığı yönündedir.
Somadaki facia bir iş kazası olduğundan konuyla ilgili yasal düzenlemelere bakmak gerekir. Bununla ilgili olarak çıkartılan 20/6/2012 tarih ve 6331 sayılı İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU yeterli önlemler içeren bir düzenlemedir. Bu kanunda öncelikle böyle kazaların olmaması için alınacak önlemler ve bu önlemlerin sürekli denetimi için yapılması gerekenler, ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerinin bu nevi iş yerlerini sürekli denetlemek ve denetimlerdeki eksikleri rapor etmek giderilmediği takdirde derhal işyerini kapatmaktan çeşitli para cezalarına kadar ağır müeyyideler uygulama yetkileri vardır. Yani bu kanunu inceleyen biri rahatlıkla şunu diyebilir: “Bu kanun uygulanırsa iş kazası diye bir olayın yaşanması mümkün değil, yaşansa dahi ağır yaralanma ya da hayatı tehlikeye maruz kalma imkânsızdır”. Ama sonuca bakılınca kesinlikle söylenebilecek şey bu kanunun uygulanmadığı kağıt üzerinde kaldığı gerçeğidir.
Demek ki kazalar cinnetler ve cinayetler yasalarla önlenemiyor. Hastalıkların tedavisinde teşhisin önemi çok önemlidir. Biz bu işlerde hep teşhiste hataya düşüldüğü kanaatindeyiz. İslam’ın hayatın mihveri olmaktan çıkarıldığı tarihten bu yana insanımız özellikle ve bilinçli olarak bozulmaya çalışılıyor. İnsanın manevi yönü bilerek ve istenerek köreltiliyor. İnsanlar adeta korsan faaliyetlerle manevi değerlerini korumaya gayret ediyorlar. Ancak toplumun kahir ekseriyeti hızla manevi değerlerden uzaklaştırılıyor. Mesela toplumda “kanunlar çiğnenmek içindir” sözü sadece bir espriden ibaret değildir. Gerçekten bunu marifet kabul edenler küçümsenmeyecek çoğunluktadır.
Önce insanın onarılması gerektiği, manevi eksikliğin ikmalinin önemini vurguladığımızda dudak bükenlere diyoruz ki işte kanun işte netice. Mevcut kanunun metninde hiçbir eksiklik yoktur. Ama kanunlar vicdanlara söz geçiremiyor. Kanun hürmeti gerektirir. Ancak kanunlar gerekli hürmeti hak ediyor mu? Ya da bu devlet önüne gelene yaptığı zulümlere rağmen halktan hangi yüzle hürmet isteyecek ki. Hala bu facialardan hareketle bir bahane bulup dinimizi imanımızı “kader” kavramı üzerinden sorgulayanlara, hafife alanlara söyleyecek sözümüz olmalıdır. Dinsiz imansız vicdansız kapitalist bir devletin materyalist insanları kanunla ancak bu kadar terbiye edilebilirler. Mal, şöhret ve servet hırsı ile dolu insanı kanunla ancak bu kadar terbiye edebilirsiniz.
Kanunu uygulamanın bir bedeli ve maliyeti vardır. Bu maliyeti denetimi yapacak insanla paylaşmayı göze aldığından “kazan kazan “ formülü devreye koymuş olursunuz. Müeyyidenin ağırlığı sadece denetçinin payını yükseltir. Denetçi de muhtemelen iktidar partisindeki siyasi dengeler gözetilerek öylesine rantı yüksek bir makama getirilmiştir. Bu çarkın böyle döndüğü herkesin malumu ve zımnen de kabulüdür.
Kısa süre önce yapılan seçimlerde bir belediye başkan adayının bir başkanlık döneminde alacağı maaşların birkaç mislini seçim kampanyasında harcayabildiğine şahit oluyorduk. Yakında yapılacak genel seçimlerde de bu uygulamaları göreceğiz. Bütün bu harcamalar bir yerlerden çıkacaktır. Belediye ve ya TBMM’de altın madeni olmadığına göre bu seçim masrafları nerden çıkacaktır. Birileri seçim masraflarını çıkarıp kâra geçmek için bir maden ocağını resmi ihale fiyatının yanında ilave bedelle peşkeş çekecek, işleten de bu parayı sırtını dayadığı iktidara ya da parasına güvenerek işçinin güvenlik masraflarını kısarak çıkaracaktır. Dolayısıyla bu sonuç sürpriz değil, muhtemel de değil kesin olarak beklenen sonuçtur.