Bu ülkede İslam adına hayatın bütün alanlarında biz de varız dediğimize göre,
Bu iddiamızı sözde bırakmayarak bu alanlara doğru bir takım somut adımlar attığımıza göre, önümüze çıkacak bütün engelleri ta baştan tahmin etmişiz ve de kabullenmişiz demektir.
Bu camia bugünlere gelirken zaten bugünkü engellerin çok daha büyüklerini bir bir aşarak gelmiştir. Söz konusu engellerin bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğini biliyoruz.
Hiçbir zaman bunun aksi bir beklenti içinde olmadık.
Yani bugünlere başkalarının övgüleriyle, başkalarının takdir ve alkışlarıyla, başkalarının verdiği medya desteğiyle gelinmemiştir.
Bugünden sonra da böyle bir beklenti içinde olacak değiliz.
Geçmişin aynısı olmasa da biraz daha değişik fakat yoğun saldırılar özellikle dört beş ay boyunca devam edecek. Birileri kandırılmış çocuklarla gece yarısı Molotof mesailerini sürdürecekler.
İftira silahların en ucuz ve yaygını olduğu için hiçbir zaman ardı arkası kesilmeyecek, sizin anlayacağınız bu müddet içerisinde yoğun iftiralara maruz kalacağız.
Siyaset cephesinden gelecek hücumlara da hazırlıklı olunmalı. Öyle ya, mademki bu alana da adım atıldı, bekleyin görün neler olacak, neler göreceksiniz, nelerle itham edileceksiniz, “Bir Bölen” gibi daha nice isimlerle isimleneceksiniz.
Öte yandan yine kaşarlanmış Hizbullah Uzmanları, eski sakızlarıyla medyada ve özellikle ekranlarda arzı endam etmeye devam edecekler.
Evet, çok yaman geçitlerden geçiyoruz.
Bir yanda içerinin yoğun siyasi atmosferi, bir yanda bölge ile ilgili açılım ve değişim paketleri.
Bir yanda resmi sınırlarımızın dışında fakat gerçekte ümmet sınırlarımızın içinde cereyan eden Suriye, Irak ve Mısır meselesinin bizi nasıl ilgilendirdiğini göreceğiz.
Bizi hiç alakadar etmez zannettiğimiz meselelerle bile bizi vurmaya çalışacaklarını unutmayalım.
İşte bütün bu saldırılar bizi asla öfkeyle hareket ettirmemeli, öfkeyle konuşturmamalı, duygusal davranmaya sevk etmemelidir.
Her ne kadar arada sırada öfkemize sahip olamasak ve bundan dolayı sert bir üslup takınsak da Haktan ayrılmamak bizim yegâne düsturumuz olmalıdır. Karşılaşacağımız böyle pozisyonlarda ayaklarımızın Hak çizgi üzerinde olup olmadığını sık sık kontrol etmeliyiz.
Sabır ve takva bizim bu esnadaki en büyük gücümüz ve silahımız olmaya devam etmelidir. İhlâs çizgisinden bizi hiçbir şey ayırmamalıdır. Unutmayınız ki bugünlere hep bu silahlarla gelinmiştir, bundan sonra da böyle gidilecektir.
Bizler asla daha sonra birilerinin yüzüne bakamayacağımız bir tavrı sergilemeyeceğiz, daha sonra bizi utandıracak sözler çıkmayacak ağzımızdan.
Kendi sözlerimizle ve tavırlarımızla bize açılan kapıları kapatmayacağız, daha önce gittiğimiz yolları kendi elimizle imha etmeyeceğiz.
Aynı şekilde bize gelenleri gelmez etmeyeceğiz.
“Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kararır.” Bu söz sadece bilgiç bir kimsenin masa başında uydurduğu bir söz değil, belki yüz binlerce tecrübeden sonra söylenmiş müthiş bir gerçektir.
Daha sonra yüzümüzü karartacak tavırlardan ve sözlerden işin başındayken şiddetle sakınmalıyız.
Bu tavsiyelerimizi sadece gazetelerimizde, dergilerimizde yazı yazan, mikrofonlardan insanlara seslenen yetkililerimize değil, özellikle her bir ferdimize ayrı ayrı yapıyoruz.
Ülkemiz insanının bu konuda iyi bir imtihan veremediğine inandığımız şu günlerde kardeşlerimiz herkes için örnek tavırlar sergilemeli, İslam toplumunun en iletken ve sıcak damarlarını oluşturmalıdır.
Ümmetin en çok muhtaç olduğu damar, işte bu sıcak ve iletken damarlardır.