Bir fırıncıya hal hatır sordum. Gecenin dördünde işe başladıklarını belirtti. Ben de: “Ne güzel, sabah namazına kalkma gibi bir sorununuz kalmıyor” dedim. Fırıncı: “Abi, iş telaşından fırsat mı buluyoruz” diye cevap verdi.
Ne kadar vahim, iş telaşı namaz kılmaya fırsat vermiyor. Kısa ve fani hayat için harcanan enerji, gösterilen çaba, o kadar yoğun oluyor ki iki rekat namaza engel oluyor.
Yoğun telaş süre tanımıyor. Neredeyse teheccüt namazına kalkılacak zamanda başlıyor. Gecenin geç saatlerine kadar da sürüyor. Tüm aile fertleri tek elden uğraşıyor.
Bu telaş bir yarış, bir hırsa dönüşmüş. Mal tutkunluğu, servet tutkunluğu haline gelmiştir.
Yoğun yarışın rakipleri akrabalar, aynı yerleşim biriminde olanlardır.
Filan kişi araba aldı, modeli şu, ne olursa olsun benim de arabam olmalıdır. Modeli de onunkinden yüksek olmalıdır. Filan kişi ev yapıyor. Evin metrekareleri şu, odaların büyüklüğü şu kadar, merdivenleri şu kadar basamaktan oluşuyor. Banyo, tuvalet, hollerin fayanslı, odaların, holun altı da fayans yapılmış. Balkonun zemini her taraf fayans… Duvarlarda simli, güllü, desenli boyalar kullanılmış…
Falanın şu kadar koyunu, bir diğerinin şu kadar büyük baş hayvanı var ve bir diğerinin de şu kadar tarlası var. Tavuğu, hindisi var…
Falanın oğlu falan okulu okuyor, filan kişinin falan okulu, falanın da oğlu filan işe girmiş…
Konuşmalar, sohbetler, kulisler, uğraşalar, telaşlar hep bu yönde sürüp gidiyor. İmkânı olanlar, imkânı olmayanlar, maddi bir dayanağı olanlar veya olmayanlar da bu yarışa katılmış. Bu yüzden ne şekilde ödeneceği belli olmayan borçlanmalar… Sıkıntılar… Maddi ve manevi huzursuzluklar...
Bu hırstır işte, geceleri uykuları kaçırtan, dostu, akrabayı unutturan, beş kuruş infakı fazla gördüren...
Bu hırstır işte, iki kurdun sahipsiz bir sürüyü tükettiği gibi kişinin dünya ve ahretini tüketen...
Bu hırstır işte, toplumdaki kimi âlimleri de seline kaptıran, araba modellerinde, evin kat ve metrekarelerinde yarıştıran...
Bu hırstır işte, sosyal bağları kopartan.
Bu hırstır işte, toplumları emperyalistleştiren. Kendi kazandığı ile yetinilmeyip başka toplumların kazancına göz diktiren. Mazlum mustazaf halkları sömürge haline getiren...
1914 verilerine göre; İngiltere’nin sömürge toprakları anavatan topraklarının 94 katıdır. Fransa’nın %5; Almanya’nın %16’sı anavatan torakları iken geri kalan tüm toprakları koloni topraklarıdır. Dünyanın %68’i sömürge; %11’i yarı sömürge toprakları iken; bağımsız devletlerin toprakları sadece %21’dir. Sömürgelerde yaşayan nüfus %60, yarı sömürgelerde yaşayan nüfus %22, bağımsız sömürgelerde yaşayan nüfus ise %18’dir. ABD’nin bu günkü yarı sömürgelerinin tablosu bundan farklı değildir.
İşte bu hırs, bu gün hala devam etmekte, binlerce kilometre uzaklardaki topraklara yeni pazar ve yer altı kaynakları olarak belirlenip sömürgeleştirilmektedir. Bu işin başını da ABD çekiyor.
Emperyalisti, kâfiri bu yolda anlamak belki mümkün, Müslümanların fani olan bu dünya için gösterdikleri bu hırsı anlamak mümkün müdür?
Asıl hayırlı ve kalıcı olan ahiret hayatı değil midir?
…Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor.
Hayır; andolsun o, `hutame`ye atılacaktır.
"Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?
Allah`ın tutuşturulmuş ateşidir.
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar.
O, onların üzerine kilitlenecektir;
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Humeze 2-9)
Dünya hırsı işte, biri elde edilince diğeri istenir. Kazanç çoğalınca da bu hırs artar. Daha fazla, daha fazla derken bir arının kafasını, ayaklarını, tüm gövdesini bala batırması gibi dünya telaşesinin içine tüm gövde batıyor. İçinden çıkılamadan da bazen can veriliyor. Tüm elde edilen ve elde edilmeye çalışanlar geride bırakılarak bir avuç toprakla hayata veda ediliyor. Vesselam.