Hükümetin ısrarla sürdürdüğü yanlış politikalar sonucunda Kürdistan gün geçtikçe daha büyük bir kaosun pençesine düşüyor. Seçim yaklaştıkça bu kaos büyüyeceğe benziyor. Şiddet ve karmaşadan beslenen HDPKK'nin bu politikasını bırakacağına dair emareler ufukta gözükmüyor.
Ak Parti hükümeti her ne amaçla olursa olsun, belki gerçekten de Kürdistan'da barış ve huzur istediği, devleti dış tehditlere açık hale getiren ve Kemalist rejimden kaynaklanan Kürt halkını ikinci sınıf vatandaş görme ayırımcılığını sonlandırmayı arzuladığı için barış süreci yoluna girdi. Bu sürecin çok olumlu yanları da oldu. Ama süreç boyunca HDPKK'yi Kürtlerin tek temsilcisi görüp barış rüyalarına fazlasıyla kendini kaptırdığı için bir sorunu çözeyim derken çok daha büyük bir soruna yol açtı. Kürdistan'ı adeta Kürtlerin Kemalistleri olan HDPPKK'nin insafına terk etti.
HDPKK, hükümetin gafletinden yararlanarak Kürdistan'da devlet içinde devlet haline geldi. Her tür çirkin ve baskıcı yola başvurarak Kürt halkı üzerindeki egemenliğini pekiştirdi. Bir taraftan barış şarkılarıyla hükümeti uyuturken öbür tarafta Kürt illerini birer silah deposu haline getirdi.
Eğer HDPKK demokrat ve özgürlükçü bir anlayışa sahip olsaydı ve kendisi gibi düşünmeyen yapılara hayat hakkı tanısaydı; Irak Kürdistan'ındaki Barzani yönetimi gibi yapıp diğer grupları dışlamasaydı, silah zoruyla herkese boyun eğdirmeye kalkışmasaydı belki de diğer gruplar onun hâkimiyetine fazla itiraz etmezlerdi. Halkın seçimiyle iktidara gelmesine kimsenin itirazı olmazdı.
Lakin HDPKK böyle yapmıyor. Müslüman Kürt halkını demir yumrukla yönetmek istiyor. Sovyet Rusya'sındaki yönetim benzeri, Marksist-Leninist bir yönetim arzuluyor. Dini afyon gören, dindarlara yok edilmeleri gerek tehdit gözüyle bakan, faşizan uygulamalarla tüm Kürtleri tek tipleştirmeyi hayal eden bir anlayış benimsiyor. Hangi akıl sahibi Kürdistan'ı korkunç bir zindana çevirecek olan bu düzene boyun eğer.
Hükümet de bunu anlamış gibi görünüyor. Ama Kürdistan'ı kaosa götürecek anlamsız politikalarını ısrarla sürdürmeye devam diyor. Bunun iki nedeni olabilir: Ya bağımsız hareket etmiyor, Amerika ve diğer güçlerin politikalarına mahkûm. Ya da HDPKK'in şiddet politikasıyla halkın gözünden daha da düşmesine zemin hazırlamak istiyor. Bunun için de HDPKK'ın dindarlara, özellikle de Hizbullah cemaatine yönelik vahşi saldırılarına, yargısız infazlarına, linç kampanyalarına göz yumuyor.
6-8 Ekimde Kobani bahanesiyle Kürdistan'da dindarlara yönelik yapılan katliamı hatırlayın. Tam iki gün boyunca Kürdistan resmen HDPKK'ye teslim edildi. İki gün boyunca sokaklara inen çetelerin dindarları vahşice katletmelerine, Kürt şehirlerini yakıp yıkmalarına ve Kürt halkının esir alınmasına ses çıkarılmadı. Her şey polislerin, devletin gözleri önünde yaşandı. Bu vahşet ve katliam yaşanırken bir tek yetkiliden bir açıklama gelmedi. Katliamdan günler sonra, her şey olup bittikten sonra hükümet ve onun çizgisindeki medyadan ses gelmeye başladı.
Aynı tavır Cizre'deki katliam girişiminde de yaşandı. Şehrin ortasında dindarların oturduğu mahallenin etrafı günler önceden sarıldı. Günler önceden kazılan hendeklerle mahalle muhasara altına alındı. Dağdan militanlar getirildi. Kamyonetlerle Cizre'nin merkezine ağır silahlar taşındı. Tüm hazırlıklar bittikten sonra içlerinde kadın, çocuk, ihtiyar onlarca masum insanın yaşadığı evlere yönelik korkunç bir saldırı başlatıldı. Cizre'nin göbeğinde, polislerin gözleri önünde, askeri garnizona 100 metre mesafede başlatılan bu katliam girişimi tam on saat sürdü. On saat boyunca devletin kılı kıpırdamadı. Eğer dindarlar meşru müdafaa hakkını kullanıp kendilerini savunmamış olsalardı büyük bir katliam yaşanacaktı.
Hükümetin böyle bir niyeti varsa, bölge Müslümanlarının kanları üzerinden HDPKK gözden düşürülmeye çalışılıp etkisiz hale getirilmeye çalışılıyorsa bu çok tehlikeli bir kumar olur. Mazlumların kan ve feryatları üzerinden devşirilmeye çalışılan başarı kimseye hayır getirmez. Böyle bir proje sadece bölgeyi değil, tüm ülkeyi kaosa götürür ve şimdiye kadar elde edilen kazanımlar yok olur.
Batı'daki Müslüman kesimler Kürdistan'daki kardeşlerine sahip çıkmalı. Hükümetin yanlış politikalarına karşı seslerini yükseltmeli. Bunun hem dünyada hem de ahirette vebalinin yüksek olduğunu bilmeliler. Ayrıca oluşacak bir kaostan herkesin zarar göreceğini de anlamalılar.
“HÜDA PAR kendini kullandırtmasın” söylemine gelince, gerçekten vicdanları kanatan, insaf sınırlarını aşan bir söylem bu. Bu mazlum camia ne yapsın? Saldıran taraf o mu ki kendini kullandırtmasın? Söyleyin ne yapsın? Kuzu kuzu boynunu cellâdına mı teslim etsin? Kadın, çocuk demeden kendisini imha etmek isteyen örgütü çiçeklerle mi karşılasın. Ne yapsın?
Siz de gördünüz Hükümet bu mazlum halkı örgütün insafına terk etmiş. Bu mazlum halk meşru müdafaa da mı yapmasın? Siz bu sözleri, yıllardır her türlü saldırıya uğramasına rağmen halk zarar görmesin diye saldırıları sineye çeken HÜDA PAR camiasına değil, en ufak bahaneyle Müslüman halka saldıran, evlerini yakıp evlatlarını katleden HDPKK çetelerine ve bu saldırılara göz yumarak bölgeyi HDPKK'ya teslim eden hükümete söyleyin.