Maskelerin ücretsiz dağıtılma kararı “sosyal devlet” açısından önemli bir adım.
Ama şunu da kabul etmek lazım.
Tıbbi maske dağıtımında ciddi bir problemin olduğu kesin. PTT yolu denendi olmadı, e Devlet kapısı devreye kondu, eczaneler işin içine girdi; ama sorun devam ediyor.
Yani on gündür başvurup maske için kendisine kod gönderilmemiş olan epey kişi var.
Maskesiz market, pazar yeri ve toplu ulaşım yasak! Hatta özel aracın bile olsa iki kişi bindiğinde maske takma zorunluğu var. Aksi takdirde astronomik cezalar var.
Hayır, yani “sokağa çıkma yasağına” 2 saat var diye marketlere hücum edilmesinden söz etmiyorum, cezayı göze almadan bir haftada temel ihtiyaçlar nasıl karşılanacak?
Maske satışı yasak!
Maskesiz marketler içeri almıyor!
Konu acil ve o yüzden acil bir çözüm gerekiyor.
Mehmet Y. Yılmaz da maske konusuna girmiş; ama akla ziyan bir hesap yapmış:
“İstanbul’a ulaşan maske 3 milyon. 5’er adetten 600 bin kişiye dağıtılacak demek. İstanbul’da maske bekleyen 13 milyondan fazla insan ne yapacak? Diğer kentlerdeki durumun da İstanbul’un küçük kopyaları olacağını hesaplamak zor değil.”
Aklıma bir fıkra geldi.
Adamın biri Osmanlı döneminde içki içerken yakalanmış. Hem de Ramazan ayında…
Kadı’nın huzuruna çıkarmışlar.
Ortada hem içki hem de Ramazan’a saygısızlık var ya, Kadı’nın tepesi atmış ve “Yüz sopa” diye kesmiş cezayı.
Adamın ödü kopmuş; ama sözünü de söylemeden edememiş.
“Kadı efendi, ya sen hiç sopa yemedin ya da sayı saymayı bilmiyorsun.
İşte bu Mehmet Y. Yılmaz da herhalde sayı saymayı bilmiyor.
İstanbul’da biliyorsunuz 20 yaş altı ve 65 yaş üstü sokağa çıkamıyor.
Yani maskeye ihtiyaçları yok!
Geriye kabataslak 5 milyon kadar kişi kaldı.
Kronik hastalar, evden çalışanlar, “evde kal” çağrısına uyanları da eklersen geriye 2 milyon kadar kişi kalıyor.
Tamam, 2 milyon da büyük bir rakam; ama 14 milyon ile arasında epey bir fark var öyle değil mi?
Benim hesabım da çok iyi olmayabilir; ama M. Y. Yılmaz’ı baz alırsak matematikten hiç takılmadan geçerim.
ORTADOĞU’DA VİRÜSLE MÜCADELE
Başlık ilginçti o yüzden de dikkatimi çekti. “Suriye’de test yok, vaka da yok”
Resmi verilere göre, ülkede şu ana kadar COVID-19 nedeniyle iki kişi yaşamını yitirirken, kayıt altına alınan koronavirüs vaka sayısı sadece 19. Ancak yarısı başkent Şam’da olmak üzere ülkede her gün yalnızca 100 test yapıldığı için salgının gerçek boyutunu kestirebilmek mümkün değil.
Mısır ve Suudi’de de benzer bir durum var.
Özellikle Mısır gibi nüfusu 90 milyon civarında olan, sağlık sistemi zayıf, önemli sağlık elemanları zindanlarda olan bir ülkede açıklanan rakamlar dikta rejimlerin fotoğrafını çok güzel ortaya koyuyor.
Böyle ülkelerde genellikle rakamlar bir kurul tarafından tespit edilir ve kamuoyuna duyurulur.
Mesela seçim sonuçları genellikle yüzde 97 ya da yüzde 99 ile kazanılır.
Hatta fıkralara konu olmuştur.
Amerikalılar uzun süre açıklanamayan seçim sonuçlarından rahatsız olup hemen sonuçları açıklayan Mısır’a başvurmuşlar.
“Bizde de seçimleri siz koordine etseniz de nasıl bu kadar çabuk sonuçlara ulaştığınızı öğrensek…”
“Tabii ki” der Mısır seçim kurulu.
Amerika’ya gider ve seçimleri başlatırlar.
Daha eyaletlerden sonuçların tümü gelmeden seçimlerin sonucunu açıklarlar.
Buna göre;
Amerikan seçimlerini yüzde 97,3 ile Hüsnü Mübarek kazanmıştır.
Ortadoğu’dan gelen verileri Ortadoğu’nun “çok demokratik” seçim sonuçlarına göre değerlendirmek gerekir.